top of page

HIGHLIGHTED

RÖPORTAJ

Sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik ve hareketli görüntü tasarımı alanında üretimler gerçekleştiren 3D sanatçısı Sami Sipahioğlu ile bedenden taşan hislerin formunu, sezgisel üretimin gücünü ve Berlin’in sokaklarında şekillenen bir sanat pratiğini konuştuk.

Eriyen Yüzeyler, Duygular ve Yansımalar: Sami Sipahioğlu

Furkan Öztekin

Sami, seninle tanışıklığımız 20’li yaşlarımızın başına, Tumblr’ın altın çağını yaşadığı günlere uzanıyor. Instagram henüz her şeyin merkezinde değilken, dijital kolajların, kişisel blogların, lo-fi gif’lerin, The Knife’ın Pass This On’unun Facebook zaman tünelinden süzüldüğü o ara dönemi hatırlıyorum. Analog tutkusu, .gif estetiği ve glitch efektleriyle iç içe geçmiş o görsel dünya, sanırım hepimiz için bugünden bakınca hem uzak hem de çok yakın bir geçmişi sembolize ediyor. 


Behance ve Flickr’da birbirimizin işlerini beğenip desteklediğimiz, Tumblr’da geceleri kaybolduğumuz o dönemleri bugünden bakınca hatırlamak bana hâlâ çok kıymetli geliyor. Ve şimdi seni Piksel.Bülten’de ağırlamak, o zamanlardan bugüne nasıl bir yolculukta olduğunu birlikte konuşmak benim için ayrı bir mutluluk. 


Furkan Öztekin: Son zamanlarda neler yapıyorsun? Yaz günlerin nasıl geçiyor? Kendine zaman ayırabildiğin, üretimin dışında seni besleyen rutinlerin neler paylaşmak ister misin? 


Sami Sipahioğlu: Bu güzel sözlerin ve davetin için teşekkür ederim. Bu güzel anılarla beni şöyle bir geçmişe götürüp getirdiğini itiraf etmeliyim. Aslında tam da böyle bir dönemden geçerken harika bir dokunuş olduğunu da eklemek isterim. 


Yaz henüz Berlin’e uğramamış olsa da, buranın sakinliğini ve doğasını hala çok seviyorum. Son zamanlarda yağmurun ardından doğada vakit geçirmek oldukça iyi geliyor. Uzun zamandır ilk kez yeniden fotoğraf çekmeye başladım. Yeniden elimde kamera olması iyi hissettiriyor. Bol bol skeç yapıyorum. Rüyalarımı olabildiğince not etmeye çalışıyorum. Beden ve zihin ilişkisi üzerine araştırmalar yapıyorum. İnsan psikolojisine dair her şey öğrenmek istediğim bir dönemdeyim. Spor yapıyorum, koşuyorum, meditasyon yapıyorum. Bazen bisikletime atlayıp hiç bilmediğim yerlere doğru keşfe çıkıyor, kendimi şehrin bilinmezliğine bırakıyorum. Berlin’de her şeyin benim için hâlâ yeni olması hem heyecan verici hem de bana farklı perspektifler kazandırıyor. Yeni iletişimler, yeni hikâyeler, yeni deneyimler… 


Biraz introspektif bir dönemdeyim diyebilirim.


Sami Sipahioğlu, Awake, 2021


Çalışmalarını bu aralar sıklıkla görmeye başladım . Son dönemde katıldığın sergiler, açık çağrılar ve projelerden bahsetmek ister misin? 


Yakın zamanda Berlin’de Yeni Medya Tasarımı yüksek lisansımı tamamladım. Bu süreçte çeşitli grup sergilerine katıldım. Aynı zamanda Nutopia adı altında Zemin Art Gallery’de hem bir sergi hem de bir parti organize ettim. Her biri birbirinden değerli ve yetenekli 18 yeni medya sanatçısını bir araya getirme fırsatım oldu. Yine aynı dönemde, Kudur adlı queer kolektifin Kantine am Berghain’da düzenlediği geceye VJ olarak davet edildim. Bir yandan üretimlerime devam ederken, diğer yandan da dijital sanatta cyborg estetiği üzerine yaptığım araştırmalar doğrultusunda -henüz paylaşmadığım- Utopia of a Cyborg adlı immersive bir film üreterek bu dönemi tamamladım. 


Zihinsel ve fiziksel olarak oldukça yoğun geçen bu süreçten sonra, şu sıralar bir yandan Berlin’de yaşamımı kurmaya çalışıyor, bir yandan da altı yıllık sanat ve tasarım eğitiminin ardından ilk kez durabildiğim; kendimi gözlemlediğim, içe döndüğüm bir dönemden geçiyorum. Tabii bu sessizlikten oldukça fazla hikaye çıkıyor ve her biri yavaş yavaş beden bulmaya başlıyor. Bu üretimler şekillendikçe paylaşmaya çalışıyorum; ben paylaştıkça da işler, kendi mekânlarını buluyor. Acelem yok. 


Yakın zamanda katılacağım birkaç karma sergi için çalışmalara başladım. Duyuruları Instagram hesabımdan paylaşacağım. Ayrıca beni heyecanlandıran, harika bir prodüktörle yürüttüğüm bir iş birliği süreci de var. Şimdilik bunları söyleyebilirim. Heyecanlıyım. 


VR, AR ve hareketli görüntü tasarımı gibi alanlarda aktif olarak üretim yapıyorsun. Hangi dijital araçlarla çalışıyorsun, seni en çok heyecanlandıran hangisi? Bu araçlar senin görsel düşünce biçimini nasıl etkiliyor? Fikrin mi önce geliyor, yoksa bazen araç mı fikri doğuruyor? 


Bu sıralar 3D sculpting araçlarıyla oynamayı çok seviyorum. Özellikle VR gözlüğümü takıp tamamen dijital bir boyutta heykel yapmak beni inanılmaz mutlu ediyor. Üretimlerimin temelinde aslında 3D tasarım yatıyor diyebilirim. Bu yüzden 3D çalışabileceğim her araç beni heyecanlandırıyor. Üretimlerimde Unreal Engine, Cinema 4D + Redshift, Medium, Forger, Zbrush, Daz3D, Touch Designer gibi programları aktif olarak kullanıyorum. 


Yine de beni en çok heyecanlandıranlardan biri oyun motorlarıyla üretim yapmak. Özellikle Unreal Engine her seferinde bana sınırsız bir evren hissi veriyor. Kocaman, boş bir evreniniz var, tıpkı beyaz bir tuval gibi. Bu evreni nasıl bir hikâyeyle, hangi duygularla dolduracağınız tamamen size kalmış. Üstelik bu yarattığınız dünyayı VR ile deneyimlemeye de olanak sağlıyor. VR gözlükler medium olarak beni fazlasıyla etkiliyor açıkçası. Gerçeklikle dijital arasında bir yerde, yepyeni, dijital olarak yaratılmış bir dünyayı doğrudan bedeninle deneyimlemek oldukça heyecan verici. 


Fikrin mi önce geldiği, yoksa aracın mı fikri doğurduğu konusu da biraz iki yönlü benim için. Çoğunlukla zihnimde çok net imgelerle uyanıyorum. Böyle zamanlarda doğru araçları seçip o fikri en iyi şekilde nasıl dışarı aktarabileceğimi düşünüyorum. Ama bazı günler de bir

programın verdiği beklenmedik bir hata, hatta bir glitch, beni yepyeni bir yöne sürükleyebiliyor. O yüzden bu ilişki hep karşılıklı bir oyun gibi diyebilirim. 



Çalışmalarında ilk bakışta bedenler, soyut heykelleri andıran formlar ve gerçeklik algısıyla oynayan katmanlar dikkatimi çekiyor. Bu imgelerin senin için taşıdığı anlamlardan biraz bahseder misin? Hiper-realizm ile sürrealizm arasında kurduğun kararlı bir dil var. Bu görsel dil zamanla mı evrildi, yoksa bilinçli bir seçim miydi? 


Üretimlerimdeki soyut formlar çoğu zaman bedenden türeyen, ama onun ötesine geçen yapılara dönüşüyor. Bazen bir uzuv kayboluyor, bazen bir baş büyüyor, eriyen yüzeyler, parlak dokular, yansımalar; ama his hep orada. 


Beden, benim için duyguların, hatıraların, bastırılmış hikayelerin taşıyıcısı. Bazen bu hatıralar ve onların bıraktığı duygular öyle ağır ve büyük oluyorlar ki, bedeni ele geçiriyorlar. Mesela çok heyecanlandığımızda kalbimizin bir kelebeğe dönüşmesi, yahut çok mutlu olduğumuzda dizlerimizden kanatların çıkması gibi.. Ya da çok düşündüğümüzde sanki kafamızın tonlarca ağırlaştığını, bedenimizin etkisiz kaldığını hissetmemiz gibi.. Aslında tam da bu duyguların açtığı hisleri ve bedeni dönüştürdüğü formları araştırıyor ve bunları görünür kılmaya çalışıyorum diyebilirim. Bu noktada aslında bedenin fiziksel dünya ile içsel dünya arasındaki dengesi benim hiper-realizm ile sürrealizm arasındaki sınırda gezinmemi sağlıyor. 


Sami Sipahioğlu, Hope, 2022


Bu görsel dil zamanla evrildi diyebilirim. Başlarda daha sezgisel ilerliyordum, nelerin içimde neyi tetiklediğini tam bilmiyordum. Ama zamanla o sezgisel üretimin arka planını araştırmaya, onunla diyalog kurmaya başladım Bunun yanı sıra psikoloji, rüyalar, beden hafızası, bilişsel teori, sürrealizm ve pop arta olan düşkünlüğüm sanırım zaman içerisinde bu dili şekillendirdi. Ama yine de ilk dürtüye, o sezgisel harekete hala güvenmeyi seviyorum. 


Sami Sipahioğlu, On the Balcony, 2022


Yapay zekanın gündelik hayatımızın her noktasına temas ettiği bir dönemde, görsel bir sanatçı olarak kendini nerede konumlandırıyorsun? Yapay zeka, sanatsal potansiyellerini müzelerden film festivallerine kadar genişletmiş durumda. Son dönemdeki hareketlilik üzerine ne düşünüyorsun? 


Yapay zekanın bu kadar hızlı gelişiyor olmasını oldukça etkileyici buluyorum. Okuduğum bir makalede basit bir yapay zekanın 2027’de bile en üst seviyeye çıkacağını söylüyordu. Sanatsal üretimde bence oldukça kullanışlı bir araç diye düşünüyorum. Her ne kadar estetik olarak hala tatmin olmasam da son dönemlerde çıkan işleri merakla takip ediyor ve beğeniyorum. Ancak telif hakları, özgünlük gibi konular hala çok gri duruyor. Bir de datalarımız… 


Sanırım yapay zekayla ilgili en büyük beklentim; savaş teknolojileri üretmek yerine hali hazırda olan dünyamızı, doğamızı her canlı için yaşanabilir hale getirmek için kullanılması. Bu kolektif olarak yaptığımız muazzam bir performans olurdu.


Sami Sipahioğlu, Flower of Beauty, 2024


Piksel.Bülten’de her hafta teknolojinin olanaklarından yararlanan yeni medya sanatçılarına yer veriyoruz. Hatta en son Andrew Thomas Huang’ın muhteşem dünyasını ağırladık. Sen kimleri takip ediyorsun bu alanda? Özellikle son dönemde seni görsel olarak en çok etkileyen işler, isimler ya da sergiler hangileri? 


Son zamanlarda Berlinde de Bruyckere’nin Bozaar’daki solo sergisini ziyaret etme fırsatım oldu. Beni en çok etkileyen sergilerden biriydi. Bruyckere’nin heykellerindeki o dokular, katmanlar, detaylar her seferinde ona hayranlık duymama sebep oluyor. Bunun yanı sıra Sürrelist masterların işleri -Rene Magritte ve Salvador Dali gibi- her seferinde ufkumu yeni perspektiflere açıyor. Ayrıca Frederik Heyman’ın 3D scan ile yarattığı işleri de oldukça ilham verici buluyor ve yakından takip ediyorum


Son olarak yakın zamanda seni neler bekliyor? Gelecek planlarını ve projelerini kısa da duymak harika olur. 


Şu sıralar Berlin’de hayatımı kurmaya çalıştığım bir dönemdeyim. Burada her şey benim için hala çok yeni; dolayısıyla her köşede bir sürpriz, her karşılaşmada başka bir ilham saklı gibi hissediyorum. Şehri ve buradaki kendimi yavaş yavaş keşfediyorum. Bu keşif hali beni dönüştürüyor ve bu dönüşümün harika hikâyelere evrileceğine inanıyorum. 

Bireysel olarak hem kendimi hem de pratiğimi durmadan geliştirmek her zaman hedefim oldu. Şimdilik beni bekleyen birkaç karma sergi ve bir müzisyenle hali hazırda sürdürdüğüm proje var. Tüm bu süreçleri olabildiğince açık bir zihinle, dönüşüme alan tanıyarak yürütmeye çalışıyorum. Bunlar açığa çıktıkça sizinle paylaşacağıma emin olabilirsiniz.

Bize Ulaşın

bottom of page