top of page

HIGHLIGHTED

RÖPORTAJ

Gerçeklik ve kurmacanın sınırlarında dolaşan sanatçı Umut Erbaş ile hikâyeler, sinema, Midjourney ve sanat üzerine.

Unutulmuş Anılardan Yeni Dünyalar Yaratmak: Umut Erbaş

Furkan Öztekin

Umut, kişisel bellek ve unutma gibi kavramlarla fotoğrafın olasılıklarını araştırdığın çalışmalarınla tanıyorum seni. 2023 yılında Art On Pera’da gerçekleşen, senin de parçası olduğun Paylaştığımız Bu An sergisi üzerine düşünme ve yazma fırsatı da bulmuştum. Son dönemde neler yapıyorsun? Neler üzerinde çalışıyorsun?


Bir süredir gerçeklik ve kurmaca kavramlarının arasındaki sınırlar üzerine araştırmalar yapıyorum. Ve atmosfer, sinematografi, manipülasyon, hikâye anlatıcılığı ve çok katmanlılık gibi kavramların hem gerçeklik ve kurmaca olanla hem de kendi içlerinde birbirlerine ne kadar da yakın olduklarını düşünüyorum. Son dönemde egemen anlatılardan uzaklaşıp gerçek olma ihtimali verilmeyen bu sebeple de kenara atılmış, önemsenmemiş, unutulmuş hikayelere yönelmiş durumdayım. Bu hikayeler her şey hakkında olabilir. İster bir filmden önemsiz bir sahne, ister bir komplo teorisi, ister yolda yürürken görmüş olduğum bir detay…


Bu hikâyeleri katmanlı zihnim eşliğinde kişisel deneyimlerimle doldurarak değiştiriyor ve onlardan yepyeni hikayeler türetiyorum. 


Bu araştırma sürecinin ilk etkileri, yakın zamanda yer aldığım Yıkıntılar Arasında sergisindeki İnsanın Yaşamadığı Şeyi Anlaması Güçtür adlı çalışmamda görülebilir. Yıllar önce başka bir sergimin sürecindeyken, bir röportajını okuduğum kişinin deneyimini yıllar sonra tekrar anımsadım. Çoğu detayını unuttuğum, boşlukların hâkim olduğu bu deneyimin bende yarattığı his hiçbir zaman değişmemişti. Bu yüzden bu hikâyeden ilhamla yaşanma ihtimali hayli yüksek olan kurmaca bir anlatı ve arşiv oluşturdum. Nesneler, buluntu fotoğraflar, antika eşyalar, hışır örtüler, loş ışıklar gibi çeşitli parçalardan oluşan bu arşivi Barın Han’ın bodrum katına yayarak mekâna özel atmosferik bir alan oluşturdum.


Umut Erbaş, Tam da Hikâye Bitti Sanıyorken, Sergi Görünümü, 2025, Art On İstanbul, (Fotoğraf - Kayhan Kaygusuz)


Bir fotoğrafa manipülasyon uygulamanın çok daha geniş bir versiyonu gibi düşünerek bütün mekâna müdahale etme hissi benim için büyüleyici bir deneyimdi. Ayrıca sergiye kendi yazmış olduğum birden fazla anlatıcı içeren ve sevdiğim yazarların alıntılarının da karıştığı bir mektup eşlik ediyordu. Mekânda uyguladığım müdahaleler ve bu mektup sayesinde sergiyi ziyaret eden insanlardan farklı hikâye olasılıkları duymak çok etkileyici geldi. Ayrıca bu kavramlar, uzun süredir üzerinde çalıştığım ilk solo sergimi etkileyerek başka bir noktaya taşımamı sağladı. Fotoğraflar, nesneler ve videolar gibi bulduğum tüm yüzeylere çeşitli manipülasyonlar uygulayarak atmosfer duygusu yoğun ve çok katmanlı bir anlatılar dizisi oluşturdum.


Belki de burada son kişisel sergin Tam da Hikâye Bitti Sanıyorken'den bahsedebiliriz. Üçleme olarak başlayan bu süreç şimdi nasıl bir noktada?


Üçleme olarak başlayan bu sürecin ilk çıktısı olan ‘’Tam da Hikâye Bitti Sanıyorken’’ adlı ilk solo sergim 22 Mart’ta Art On Piyalepaşa’da açıldı. Sergim sinemadan yoğun biçimde ilham alıyor. Sanırım sinemayı fotoğraftan daha çok seviyor olabilirim, çünkü çalışmalarımda genellikle sinemaya çok fazla referans bulunuyor. Doğrudan bir filmin sahnesine atıfta da bulunabiliyorum. Bazen sevdiğim bir filmin içeriğine yer verebiliyorum. Bazı film isimlerini kelime oyunlarıyla dönüştürüp eser adı olarak da kullanabiliyorum.


Umut Erbaş, Tam da Hikâye Bitti Sanıyorken, Sergi Görünümü, 2025, Art On İstanbul (Fotoğraf - Kayhan Kaygusuz)


Korku, bilim kurgu, fantastik, psikolojik gerilim ve polisiye filmler izlemeyi fazlasıyla seviyorum. 2 saat boyunca gerçek olmaktan uzak görünen bir anlatıya geçiş yapma fikri çok cazip geliyor. Bazı zamanlar günde 2-3 film izleyerek o evrenlerde olabildiğince dolaşmaya çıkmaya çalışıyorum. Bir hikâyenin peşine düşme fikrinin çekiciliği, bu türdeki filmlere benzer atmosferik anlatıları nasıl kurgulayabileceğimi düşünme sürecine yönlendirdi beni. Bu türdeki filmlerin gerçekten yaşanmış olabileceği fikri akla bir kez yerleştiğinde -kelimelere dökülemeyen bu hissi tanımlamak zor olsa da- benim için filmin en unutulmaz anını oluşturuyor. Ayrıca bazı filmler başlar başlamaz ondaki hikâyeyi sürekli yıkıp yeniden inşa etme süreçlerine tabi tutabiliyor. Bu durumları içeren bir proje oluşturma fikri uzun süredir zihnimi meşgul ediyordu. 


Üçleme fikri de böyle oluştu açıkçası. Her bir bölümde farklı film türlerinden esinlenerek anlatılar oluşturmayı amaçlıyordum. Üçlemenin ilk ayağı bitecek gibi görünmüyordu o yüzden onun içerisinde yer alan başka bir olaydan farklı bir proje inşa etme sürecine geçmeye karar verdim.


Umut Erbaş, Tam da Hikâye Bitti Sanıyorken, Sergi Görünümü, 2025, Art On İstanbul (Fotoğraf - Kayhan Kaygusuz)


Bu süreçte meydana gelen “Tam da Hikâye Bitti Sanıyorken’’ sergisi; analog fotoğraflar, yapay zeka ile oluşturduğum görüntüler, enstalasyonlar, buluntu nesneler ve video gibi parçaları bir araya getirip ondan çok katmanlı bir hikaye oluşturmamı içeriyor. Sergide, büyük bir kısmını kendi yazmış olduğum 52 kısa hikâye yer alıyor, izleyiciler bu hikayeler eşliğinde sergi alanını deneyimliyor. Sergi, başlangıçta tek bir olay gibi görünen bir durumun onlarca farklı yorumu olabileceğini ve kişisel deneyimlerin bu yorumlardaki rolünü vurguluyor. Hikayelerin çoğu, hayal ve gerçek arasında gidip gelen tekinsiz bir kasabada geçiyor ve izleyicileri o sisli puslu kasabada keşif yapmaya, gezintiye çıkarmaya çağırıyor. Üçlemenin diğer bölümleri üzerine ise çalışmalarımı hala sürdürüyorum ve kullandığım disiplinleri çeşitlendirerek farklı bir deneyim alanı inşa etmek istiyorum. 


Bu sergide Midjourney programından yararlanıyorsun. Yapay zeka destekli araçları pratiğine nasıl dahil oldu biraz bahsetmek ister misin? Bu araçları nasıl kullanıyorsun, neler ürettin ve pratiğinde güncel olarak nerede konumlanıyor? Ağırlıklı olarak fotoğraf disiplinine sahip olduğun için merak ediyorum.


‘‘Tam da Hikâye Bitti Sanıyorken’’ sergisinde çocukluğumun geçtiği kasabadan ilhamla onun daha karanlık, ürkütücü ve fantastik bir versiyonunu yaratmak istiyordum. Analog fotoğrafla çalışan biri olarak, başlarda yapay zekâ ile görsel üretim fikrine mesafeliydim. Ancak sergi sürecinde yaratmaya çalıştığım kurmaca kasabayı düşünmek kadar görmek de istiyordum. Zihnim çok hızlı ve dağınık çalıştığı için hayalimde birçok geçici ve silik görüntü belirip kayboluyordu.


Umut Erbaş, Her Gün Başka Bir Gün, Video Enstalasyonu, 2025 (Fotoğraf - Kayhan Kaygusuz)
Umut Erbaş, Her Gün Başka Bir Gün, Video Enstalasyonu, 2025 (Fotoğraf - Kayhan Kaygusuz)

Bu kasabanın gerçekliğine ilk olarak ben inanmalıyım ve sonrasında da sergiyi ziyaret edeceklere inandırmalıyım gibi düşünerek Midjourney kullanmaya karar verdim. 


Sevdiğim filmlerin sahneleri, analog fotoğraflarım, grotesk figürler ve bilgisayar oyunlarındaki fantastik kasabaları içeren görseller seçtim. Ayrıca sevdiğim sanatçılara, sinema ve sanat akımlarına referans veren, detaylı betimlemeler içeren kelimelerle metinler oluşturdum. Tüm bu zahmetli sürecin sonunda ilk görüntülerimi elde ettiğimde açıkçası büyülendim. 


Düşündüğüm şeyi -kısmen aynısı olmasa da- bir anda karşımda bulmak hem de 4 versiyonu ile birlikte, çok ilginç bir deneyimdi.



"Asıl büyüleyici olan, bir promptu silmek ya da yalnızca yerini değiştirmekle oluşturduğum kasaba imgesinin yıkılıp bambaşka bir kasaba görünümüne dönüşmesiydi. Süreç içerisindeki tek bir kelimeyi bile değiştirerek sonuçları tamamen değiştirebileceğimi, yeniden yaratabileceğimi görmek fazlasıyla hoşuma gitmişti." 


"Bu durumu sürekli ve sürekli olarak acaba şunu eklersem bu kasaba neye dönüşecek duygusu takip etti. Bir süre kendimi çevremden soyutladım ve adeta Midjourney’e hapsettim."


Umut Erbaş, İsimsiz, 2025


Hayali ya da gerçek olduğu fark etmeksizin ilginç bir dünya yaratmıştım ve o dünyanın içerisinde serbestçe geziniyordum. Açık dünya barındıran bilgisayar oyunlarındaki gibi… Bu süreçte istediğim kasabanın iki binden fazla görüntüsünü oluşturdum, her bir sokağını gezdim ve her bir evinde kaldım gibi bir şey söylenebilir. Midjourney ile ürettiğim görseller, projenin atmosferini kurmamda ve sergideki hikayelerin gelişmesinde önemli bir rol oynadı. 


Yapay zeka görsellerine sergimde yer verdim; ancak bu görselleri kişiselleştirerek sundum. Analog fotoğraflarım ve çizimlerimle yapay zekâ kasaba imajlarını üst üste pozladım ve yepyeni görüntüler ortaya çıkardım. Yapay zeka görüntülerini olduğu gibi kullanmamamın arkasında iki sebep bulunuyor. Bunun bir nedeni, geleneksel fotoğraf anlayışını eleştirsem bile, yapay zekâ imajlarının bana ait değilmiş gibi hissettirmesiydi. İkinci sebep ise yapay ile analog olanı iç içe geçirerek sinematografik, kişisel ve melez görünümler ortaya çıkarmış olmamdı.


Fotoğrafla ilgilenen ve üzerine düşünen bir sanatçı olarak; yapay zeka araçlarıyla çalışmanın, sanatçının özgünlük algısı üzerindeki etkileri neler sence?


Yapay zekayı, üretim sürecimde fikir geliştirme ve destekleyici bir araç olarak kullanmaya devam ediyorum. Bu şekilde kullanmanın üretimlerimi daha yaratıcı bir hale getirdiğini düşünüyorum. Bunun bir film izlemenin, müzik dinlemenin, birinden kişisel geri bildirimler almanın farklı bir versiyonu olduğunu düşünüyorum. 


Projeyi tasarlama ve hayal etme aşamalarında bana çok yardımcı oluyor. İlk olarak projeyi düşünmek ve geliştirmek sonrasında görüntü üretim araçları yardımıyla nasıl bir şey ortaya çıkaracağımın çıktılarını görmek ve en son olarak ise projeyi oluşturmaya başlamak. Yeni çalışmalarımda yapay zeka üretimlerimle çizimlerim ve fotoğraflarımı üst üste birleştirerek atmosferik görüntüler oluşturmaya devam ediyorum. Bu görsel katmanlarının tamamen bana özgü bir dil ortaya çıkardığını düşünüyorum. Hem ‘Tam da Hikâye Bitti Sanıyorken’ sergisinden hem de yeni başladığım bir seriden birkaç örnek vermek isterim.


Umut Erbaş, Düş v22, Analog fotoğraf, yapay zeka imajı ve sanatçının çizimlerinin üst üste pozlanması, 2024


‘’Tam da Hikâye Bitti Sanıyorken’’ de yer alan iki yapay zekâ imajı, bir analog fotoğraf ve bir soyut çizimimi üst üste bindirerek, iç ve dış mekanları birbirine karıştırdığım ve sevdiğim sinema sahnelerine atıfta bulunduğum Düş v22 isimli eserim. Bu çalışma şu ana kadar ürettiğim eserlerim arasında en sevdiklerimden biri, çok düşsel ve büyülü bir görünümü var.

Düş v15 ise analog fotoğraf makinemle çektiğim yazlık evimizin penceresinin görüntüsüne yapay zekâ ile oluşturduğum kasaba imajını ekleyerek ürettiğim bir çalışma.


Serginin son bölümünde yer alan ‘’Her gün başka bir gün’’ ise yapay zeka ile oluşturduğum atmosferik imajlara cam nesnelerle ilkel teknikler kullanarak manipülasyonlar uyguladığım bir videoyu içeriyor. Analog fotoğraflarımla yapay zeka görüntülerini birleştirdiğim güncel bir üretimim olan isimsiz eserimle kapanışı yapmak isterim. Bu görüntü bana fantastik bir film karesi oluşturmuşum gibi hissettirdi. Bu pratiklerin yalnızca üretimlerime büyülü bir görünüm katmakla kalmayıp; teknolojik-ilkel, yapay-analog, gerçek-kurmaca olan arasındaki sınırları da erittiğini düşünüyorum.

Bize Ulaşın

bottom of page