HIGHLIGHTED
DOSYA
Radical Software: Women, Art & Computing 1960-1991 seçkisinde yer alan ve erken dönem bilgisayar sanatını şekillendiren üç isim.
Erken Dönem Bilgisayar Sanatının Öncü Kadınları #1
...

Bilgisayar sanatı, yapımında veya gösteriminde bilgisayar kullanılarak gerçekleştirilen her türlü sanat eserini kapsayan bir disiplin olarak tanımlanır. Bu eserler; resimden sese, animasyondan algoritmaya, video oyunlarından galeri enstalasyonlarına kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Dijital teknolojilerin geleneksel sanat disiplinlerine entegre olmasıyla birlikte, geleneksel ve yeni medya arasındaki sınırlar giderek bulanıklaşır. Örneğin, bir sanatçı geleneksel bir resmi algoritma sanatıyla veya başka teknolojik araçlarla buluşturabilir. Bu sebeple, bilgisayar sanatını yalnızca çıktılara bakarak tanımlamak zordur. Bilgisayar sanatı, yazılım ve teknolojik yeniliklerden etkilenirken, doğası gereği evrimsel bir süreci benimser.
Bilgisayar sanatının ilk dönemlerine bakıldığında, bu alanda sıklıkla erkek mühendisler ve bilim insanlarının adı geçer. Bu duruma farklı disiplinlerde ya da diğer alanlarda da rastlamak mümkün. Kadınların bu alanda önemli katkıları bulunsa da bu katkılar uzun yıllar boyunca göz ardı edilir. Toplumsal cinsiyet rolleri ve önyargılar, her alanda olduğu gibi bilgisayar bilimlerinde, dijital sanatta ve yenilikçi çalışmalarda da kadınların öne çıkmasını zorlaştırır. Popüler kültürde bilgisayar bilimi genellikle erkeklerle özdeştirilirken, kadınların yaratıcılıkları ve yenilikçi yaklaşımları uzun yıllar boyunca görmezden gelinir.
Bilgisayar bilimci Grace Hopper, 1967’de Cosmopolitan dergisine verdiği bir röportajda, şu ifadeyi kullanır:
“Bilgisayar programlaması, bir akşam yemeği planlamaya benzer. Her şeyi önceden planlamalı ve ihtiyacınız olduğunda hazır olmasını sağlamalısınız. Bu, sabır ve detaylarla uğraşma becerisi gerektirir. Kadınlar bu konuda doğuştan yeteneklidir.”
Hopper’ın bu sözleri, kadınların teknoloji alanındaki potansiyellerine işaret ederken, içinde yaşadığımız gerçeklikte kadınların genellikle bu alanlarda arka planda kaldığını ironik bir şekilde yansıtır.

Radical Software Women, Art & Computing 1960-1991 (Kaynak - mudam.com)
Kadınların görünürlüğünü önemseyen, eşitlikçi ve feminist çalışma ve araştırmalarının son yıllarda giderek arttığını söyleyebiliriz. Bunlardan biri, Radical Software: Women, Art & Computing 1960-1991 adıyla MUDAM Lüksemburg ve Kunsthalle Wien’de sergilenir. Sergi, 1960’lardan 1990’ların başlarına kadar, bilgisayarları yaratıcı bir araç olarak kullanan kadın sanatçıların eserlerini bir araya getirir. Küratör Michelle Cotton’ın feminist teorilerden ilham aldığını belirttiği bu sergi, Vera Molnár ve Lynn Hershman Leeson gibi aşina olduğumuz isimlerin yanı sıra, Agnes Denes, Dara Birnbaum, Valie Export, Dominique Gonzalez-Foerster ve Samia Halaby gibi isimlerin çalışmalarına yer verir.

Radical Software Women, Art & Computing 1960-1991 (Kaynak - mudam.com)
Son olarak Donna Haraway’in “A Cyborg Manifesto” ve Sadie Plant’ın “Zeros and Ones” gibi eserlerinin, kadınların dijital kültürdeki rollerini yeniden anlamlandırmaya büyük katkı sağladığını ekleyebiliriz. Bu nedenle, bilgisayar sanatının geçmişini sorgulamak, kadınların yaratıcı ve yenilikçi katkılarını daha yakından bakmak gerekiyor. Tam da bu noktada queer feminist bakış açısı, bu alanı yeniden düşünmek ve kadın emeğini görünür kılmak için önemi bir araç olarak işlev görüyor.
Radical Software: Women, Art & Computing 1960-1991 seçkisinde yer alan ve erken dönem bilgisayar sanatına ilham vermiş üç kadın sanatçıyı yakından tanıyalım.
Grace C. Hertlein

Grace C. Hertlein (Kaynak - chelseawatson.com)
Grace C. Hertlein, bilgisayar sanatında doğaya olan sevgisini dijital araçlarla birleştirerek kendine özgü bir tarz oluşturur. 1940’ların ortalarında sanatsal yolculuğuna başlayan Hertlein, 1969 yılında “Fall Joint Computer Conference” etkinliğinde eserlerini ilk kez sergiler ve bu alanda öncü bir figür haline gelir.
Hertlein’in sanatı, çoğu bilgisayar sanatçısının geometrik düzen ve kesinlik arayışından farklı bir yol izler. Onun eserlerinde organik çizgiler, doğal temalar ve bitkisel motifler ön plana çıkar. Doğanın karmaşıklığını ve enerjisini dijital ortamda yeniden yaratır. Kendi ifadeleriyle, “statik görünen tasarımlara bozulma algoritmaları uygulandığında, ortaya enerji ve gerilim dolu çalışmalar çıkar.” Bu yaklaşım, Hertlein’in sanatını yalnızca bir dijital süreç olmaktan çıkararak insani ve duygusal bir boyuta taşır.
Sanatçının 1972 tarihli Automated Forest gibi eserleri, doğanın bilgisayar algoritmalarıyla nasıl yeniden yorumlanabileceğini gösterir. Dijital bir orman gibi görünen bu çalışma, hem teknoloji hem de doğa arasında bir bağ kurar. Hertlein’in eserleri, makinelerin düzenli ve mekanik dünyasını bozarak, beklenmedik ve doğal olanı ön plana çıkarır. Hertlein, yaratım sürecinde algoritmalarla çalışmanın ilk başta tahmin edilemez olduğunu ve sıkça sürprizlerle karşılaştığını ifade eder. Ancak deneyim kazandıkça bu rastlantısallığın içine düzenli bir yapı kurmayı başarır. Bu süreç, sanatını daha da büyüleyici bir hale getirir.
Grace C. Hertlein, bilgisayar sanatında organik ve doğal unsurların yer alabileceğini kanıtlar ve hem sanat hem de teknoloji dünyasına ilham verir. Onun eserleri, dijital araçların insani dokunuşlarla nasıl zenginleşebileceğini gösterir.
Lillian Schwartz (1927–2024)

Lillian Schwartz (Kaynak - artnews.com)
Bilgisayar animasyonu ve kinetik heykel üretimleriyle tanınan Lillian Schwartz, yaratıcı bilişim ve dijital sanat alanında yenilikçi bir sanatçı olarak bilinir. 1968-2002 yılları arasında Bell Laboratories’de “resident visitor” unvanıyla çalışan Schwartz, burada ünlü film ve videolarını üretir. Kendini “morfodinamikçi” ve “pikselist” olarak tanımlayan sanatçı, dijital yaratıcılığın sınırlarını yeniden tanımlar.Bell Labs’deki çalışmalarında, Max Mathews’un desteği ve övgüsünü kazanır. Mathews, Schwartz’ı “tanıdığı en parlak deha” olarak tanımlar. Nobel ödüllü fizikçi Arno Penzias ise onun çalışmalarını, “bilgisayarları geçerli ve verimli bir sanatsal araç olarak kabul ettiren eserler” olarak nitelendirir. Schwartz, 1960’ların sonlarından itibaren dijital yaratıcılığı tanımlar ve genişletir. Onun çığır açan eserleri, bilgisayar destekli sanatın geçerliliğinin sorgulandığı bir dönemde bu alanın önemini kanıtlar.

Lillian F. Schartz, Light boxes, paintings laminated and mounted on x-ray boxes (Kaynak - awarewomenartists.com)
Bell Labs’deki çalışmalarında Schwartz, bilgisayarı yalnızca bir tasarım aracı olarak değil, yaratıcı sürecin ayrılmaz bir parçası olarak konumlandırır. Onun eserleri, soyut görsel efektlerden renk ve şekillerin uyumlu etkileşimlerine kadar uzanan geniş bir alana yayılarak insan algısının sınırlarını zorlar. Dijital animasyonlarında özellikle müzik ve hareket arasındaki ilişkiyi keşfetmesi dikkat çeker. Schwartz, sanatıyla teknoloji ve estetik arasındaki uçurumu kapatarak, dijital sanata olan algıyı kökten değiştirir. Onun çalışmaları, modern sanat dünyasında hem ilham kaynağı hem de bir dönüm noktası olmaya devam eder.
Sylvia Roubaud (1941–)

Sylvia Roubaud, Connection of points by arc sequences, 1972 (Fotoğraf - Franz Kimmel)
Sylvia Roubaud, bilgisayar sanatını bilimle harmanlayan yenilikçi isimlerden biri olarak tanınır. Venedik’te Emilio Vedova’nın (1966–1969) ve Münih’te Akademie der Bildenden Künste’de Günter Fruhtrunk’un (1967–1974) öğrencisi olan Roubaud, erken dönem çalışmalarında geleneksel resim ve grafik sanatlarına odaklanır. Ancak 1971’de, matematikçi Gerold Weiss ile birlikte çalışarak, Messerschmitt-Bölkow-Blohm (MBB) bünyesinde bilgisayar grafikleri üretmeye başlar. Bu dönemde, algoritmaların sanatsal yaratım sürecine nasıl entegre edilebileceğini araştırır.
Roubaud, özellikle 1972 Münih Olimpiyatları için geliştirdiği algoritma tabanlı görsel eserleriyle öne çıkar. Geometrik desenler ve rastgelelik unsurlarını bir araya getirerek, görsel estetiği yeniden tanımlar. Bu eserler, bilgisayarların yalnızca teknik bir araç değil, aynı zamanda yaratıcı bir ortak olabileceğini gösterir. Sanatçının bu yaklaşımı, hem sanat hem de teknoloji dünyasında büyük yankı uyandırır.
1974’ten 1998’e kadar Münih’te soyut resim üzerine odaklanan bir galerinin sahibi olan Roubaud, bu süreçte hem geleneksel hem de dijital sanat yöntemlerini bir arada kullanmaya devam eder. Bugün hâlâ Münih ve İtalya’daki stüdyolarında aktif olarak üretim yapan sanatçı, eserleriyle sanatı ve bilimi buluşturmaya devam eder. Roubaud’un çalışmaları, disiplinler arası bir yaratıcılığın gücünü vurgulayarak, sanat dünyasında kalıcı bir etki bırakır.