HIGHLIGHTED
HABER
Çubuklu Silolar Dijital Sanatlar Müzesi'nde izleyiciye derinlikli bir keşif ve varoluşsal bir deneyim imkânı sunan "Boşluk" sergisine dair.
"Boşluk" Sergisi: Işık Neyi Aydınlatır, Neyi Gizler?
Piksel. Creative Solutions
Son dönemde Beykoz’un kültür, sanat ve yaşam merkezine dönüşen Çubuklu Silolar’daki Dijital Sanatlar Müzesi; ışık, mekân ve boşluk arasındaki sonsuz gerilimi araştıran ve izleyiciyi de bu bağlamda bir yüzleşmeye davet eden “Boşluk” sergisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.
MAOTIK & Nik Colk Void, Buşra Tunç, Barış Çavuşoğlu, Berkay Tuncay, media.tribe, ha:ar & Hakan Gündüz ve Meggie Weinheimer’ın ışığı bir medyum olarak kullanan ve boşlukla yakından ilişkilenen yerleştirmelerine yer veren sergi, mekânın formunu yeniden şekillendirirken ona mimari anlamda olasılıklar kazandırıyor. İçinde yaşadığımız modern dünyayı dönüştüren teknolojik gelişmeler doğrultusunda ışığın bugünkü rolünü sorguluyor. Sadece içinde bulunduğu mekânın fiziksel sınırlarını değil, aynı zamanda izleyicinin algı sınırlarını da genişleten sergi, derinlikli bir keşif ve varoluşsal bir deneyim imkânı sunuyor.
“Karanlıktan korkan bir çocuğu kolayca affedebiliriz; hayatın gerçek trajedisi insanların ışıktan korkmasıdır.”
Platon
Gündelik hayatın en temel gereksinimlerinden biri olarak tanımlayabileceğimiz ışık, Orta Çağ’da kiliselerin vitraylarından sızarak kutsal bir atmosfer yaratıyordu. Gotik katedrallerin yükselen sivri kemerleri ve devasa pencereleri, ışığın mimari boyutta mekânı kutsal kılmak üzere nasıl kullanıldığını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu. Bu ilahi ışık yansıması, insanları ruhani bir dünyaya bağlayan bir köprü ve portal görevi görüyordu. Işık, zaman içinde fiziksel varlığın ötesine geçerek gizemli doğasıyla ilahi olana açılan bir kapıya dönüşüyordu. Karanlığın günahla ve bilinmezlikle özdeşleştiği bu dönemde, ruhani bir aydınlanmanın ve parlak bir geleceğin sembolüydü.
Aydınlanma Çağı’nda ise insan aklının özgürlüğünü, parıltısını ve sonsuz bilgi arayışını temsil eden bir simge haline geldi. Duyusal dünyanın ötesini işaret eden Kant’ın Aydınlanma Nedir? isimli eserinde belirttiği gibi insanın kendi sınırlarından kurtulmasının tek yoluydu. Işık, Aydınlanma Çağı’nda bilim, akıl ve ilerlemenin sembolü haline gelirken, karanlık ise cehalet ve dogmatizmle ilişkilendirilmeye devam etti.
Günümüze geldiğimizde ise, yükselen teknolojiler ve modern dünyanın getirdiği yeni olasılıklar, ışıkla olan gündelik ilişkimizi şekillendirmeye olanak sağlıyor. Dijital ekranlar, şehirlerin neon ışıkları, yapay aydınlatmalar—hepsi birer ışık kaynağı ama artık ruhani ya da entelektüel aydınlanmayı değil, sıklıkla dikkat dağıtmayı ve kesintisiz bir tüketimi çağrıştırıyor. Teknolojiyle çevrelenmiş modern dünyada, ışık hem bizi gerçeklikten uzaklaştıran bir perdeye dönüşüyor hem de yeni gerçeklikler inşa etme gücünü elinde tutuyor. Bilgi çağının sonsuz ekranlarından yayılan ışık, bir yandan insanı bilgiye boğarken, diğer yandan da onu yüzeysel ve kurak bir dünyada tutsak edebiliyor.
Bu bağlamda ışık, artık yalnızca bir aydınlanma aracı değil; mekânı, zamanı ve hatta insanın algısını her gün yeniden şekillendiren bir güç olarak karşımıza çıkıyor. Parçası olduğumuz modern dünyayı günden güne değiştiren teknolojik gelişmeler doğrultusunda ışığın bugünkü rolü nedir? Bizi kimi zaman gerçeklikten uzaklaştıran, kimi zaman da yepyeni bir gerçeklik inşa etmemize aracı olan ışık, sınırları nasıl yeniden belirliyor? Bilim ve teknolojinin dijital imge üretimine sonsuz patikalar açtığı günümüzde sanatsal anlamda nasıl bir yerde konumlanıyor?
Meggie Weinheimer, Axiom, Detail
MAOTIK & Nik Colk Void, Buşra Tunç, Barış Çavuşoğlu, Media Tribe, ha:ar & Hakan Gündüz, Berkay Tuncay ve Meggie Weinheimer’ın ışık, mekân ve boşluk ekseninde ürettiği son dönem eserlerinden oluşan sergi, izleyiciye tüm bu soruların eşlik ettiği derinlikli bir keşif imkânı sunuyor. Sanatçıların 1930'lu yıllardan günümüze uzanan petrol depolarını mesken tutan ve boşlukla yakından ilişki kuran ışık temelli yerleştirmeleri, mekânın formunu yeniden şekillendirirken ona mimari anlamda yeni olasılıklar kazandırıyor.
“Boşluk” sergisi, izleyiciyi ışığın görünmeyen yüzünü keşfetmeye, gölgelerle dolu karanlık köşeleri yeniden anlamlandırmaya ve ışık olmadığında nelerin var olduğunu sorgulamaya davet ediyor. Sadece fiziksel olarak değil, aynı zamanda zihinsel bir boşluğa da işaret ederek, mekânla kurduğumuz gündelik ilişkilere ilham vermeyi amaçlıyor. Nefes alıp veren ışıkların ritmiyle zamanın akışını hatırlatan “Boşluk” sergisi, boşluğun aslında ne kadar dolu olduğunun altını çizerken izleyiciye varoluşsal bir deneyim vadediyor.
RTV-2 HRPgül, Barış Çavuşoğlu, The Ritz-Carlton Residences, Istanbul, 2024
Barış Çavuşoğlu’nun sergide yer alan “SAE-304 LSRgül formerly RTV-2 HRPgül #1 & #2” isimli çalışmaları, adını tanımsız bir koddan ve onları oluşturan malzemelerden alıyor. Neredeyse renksiz ve yalnız olan bu parçalar, ışıklı ekranlarıyla mesafeli ve soğuk bir metafizik dil oluşturarak, kendilerini doğrudan açığa vurmayan karmaşık hibrit formlara dönüşüyor. İnsan bedenine ve onun kaçınılmaz çürümesine tamamen yabancı olan bu formlar, dokunulmazlığı ile öne çıkan ve sürekli değişen yeni bir dünyanın parçasına işaret ediyor.
Buşra Tunç’un bir kazı alanı olarak işaretlediği orta ölçekli seri üretim yapan bir sanayi sitesinde devam eden araştırma projesi “An Intimate Inventory of Leftovers”, üretim sürecinde ortaya çıkan fireler ve atıklarla ilgilenirken bu malzemelerin geçirdiği dönüşüm süreçlerine odaklanarak ‘hata’ sonucu oluşan estetiğini, malzemenin düşünülmemiş imkanlarını ve birlikte gelen kayıpları araştırıyor. Sanatçının kullandığı malzemeler, sıklıkla endüstriyel mekanlardan ve kalabalık şehirlerden izler, artıklar, hatıralar barındırıyor. Bir topografyayı andırırken, bir yandan da organik organlar gibi görünen firelerin yapay renkleri, ışığın altında harekete geçerek boyut kazanıyor. Işığın bu malzemelere verdiği derinlik, yerleştirmenin çok katmanlı anlamlarını ortaya çıkarıyor. Bu nedenle, ışık, hem malzemenin dönüşüm sürecini hem de onun plastik ve dijital potansiyelini görünür kılan kritik bir rol üstleniyor.
Berkay Tuncay, “Rahatlama Videolarından Şiirler” isimli çalışmasında, stresi yaratan akıllı telefon ve dizüstü bilgisayarların aynı zamanda bu stresi hafifletmek için kullanılmasıyla ortaya çıkan paradoksu sorguluyor. Teknolojinin yarattığı gerginliği yatıştırmak için yine teknolojiye bağımlı olmanın kısır döngüsünü inceleyen sanatçı, küresel bağlantının kaçınılmaz bir gerçek haline gelmesiyle daha da belirginleşen dijital iletişimin artan rolünü yansıtıyor.
Mekâna özgü etkileyici yerleştirmeleriyle tanınan media.tribe’ın “ENCAGED” isimli eseri, yapay sınırlar içerisindeki bir kafese yerleştirilmiş lazer kaynaklarından oluşuyor. Işık ve mekân arasındaki ilişkiyi, iki lazer projektörü ve uzun bir layher yapıyı kullanarak araştıran bu yerleştirme, dinamik ışık yapıları ortaya çıkararak kendi sınırlarını yeniden keşfediyor ve belirliyor. “ENCAGED”, bunun yanı sıra kolektif’in yeni medya teknolojileriyle çalışan sanatçılar olarak deneyimlediği özgürlük ve kısıtlama arasındaki gerilimi işaret ediyor.
MAOTIK ve elektronik müzik sanatçısı Nik Colk Void’in “Beyond Echoes” isimli yerleştirmesinde zaman ve sonsuzluk kavramları arasındaki karmaşık ilişkiyi keşfetmeyi amaçlıyor. Bilinmez olanı kucaklarken düzen ve kaos arasındaki gerilimden doğan güzelliği ortaya çıkarıyor. İzleyiciye görsel-işitsel bir deneyim sunan “Beyond Echoes”, Eurorack modüler sistemi ile canlı çello seslerini bir araya getiriyor. Minimalist bir sahne tasarımına sahip bu yerleştirme, görseller ve seslerin mekânda yarattığı derin etkileri gözler önüne seriyor.
Meggie Weinheimer’ın “Axiom” isimli yerleştirmesi, parçalanmış ışıklar, yapısal simetri ve asimetri aracılığıyla silonun sınırlarını ve fizikselliğini yeniden yorumluyor. En temel formlardan biri olan çizgi, mekânda hareketi tetikleyerek dinamik ve değişken bir ritim yaratıyor. Zaman ilerledikçe değişen ışık, çevreyi yeniden şekillendirir, görünür ve gizli olan katmanları açığa çıkarıyor. Hem aydınlığı hem de gölgeyi kucaklayan, boşluğa potansiyelle dolu alan olarak yaklaşan bu yerleştirme, izleyiciyi algının fiziksel sınırlarının ötesinde bir keşfe davet ediyor.
Hakan Gündüz ve ha:ar’ın ortak çalışması “Rezonans”, ışığın doğasını temel alan ve içinde bulunduğu mekânın organik sesini yeniden dönüştüren interaktif bir ışık ve ses yerleştirmesidir. Fizikselliğin mekân ve ses deneyimimizi nasıl şekillendirdiğini araştıran bu yerleştirme, varlık-yokluk, görünürlük-görünmezlik gibi ikilikler arasındaki sınırları sorguluyor. Kontrol, algı ve etkileşimin özüne dair sınırları içinde bulunduğumuz mekân dahilinde yeniden düşünmeye teşvik ediyor. Boşlukta yer kaplayan ve aynı zamanda etrafındaki boşluğu yeniden tanımlayan bu yerleştirme, tüm renkleri içinde barındıran beyaz ışıklar aracılığıyla evrenin bütünlüğüne atıfta bulunuyor.
Piksel. Creative Solutions Hakkında:
Piksel. Creative Solutions, kendini teknolojik sanat projeleri geliştirmeye adamış sanatçı ve yaratıcılardan oluşan dinamik bir kolektiftir. Sanat etkinliği organizasyonu, iletişim, teknik üretim ve eğitim alanlarında uzmanlaşarak, her projede yeniliği hayata geçirmeyi hedefliyor. Medya sanatını odağına alarak, sanat ve teknolojinin kesiştiği noktada uluslararası sanat fuarları ve sergiler düzenliyor, küratörlüğünü üstleniyor. Piksel. Creative Solutions son olarak müzik, konuşma ve eğitim programı içeren uluslararası bir medya sanatı fuarı Noise_Media Art'ın ilk edisyonunu İstanbul'da, ikincisini ise Viyana'da gerçekleştirdi.
Teknik Prodüksiyon: Piksel.Creative Solutions
Yaratıcı Yönetmen: Arda Yalkın
Sanat Yönetmeni: Hande Şekerciler
Eş Küratörler: Hande Şekerciler, Beyza Dilem Topdal
Proje Yöneticisi: Beyza Dilem Topdal
Tasarım: Göktuğ Güntav
Mimari Tasarım: Gül Özdoğan
Metin Editörü: Hande Şekerciler, Furkan Öztekin
Çeviriler: Furkan Öztekin