HIGHLIGHTED
YORUM
Justine Emard’ın Co(AI)xistence isimli video yerleştirmesi üzerinden insan ve makine arasındaki ihtimallere dair.
Justine Emard ve Simbiyotik Diyalektik
Burak Öztürk
![](https://static.wixstatic.com/media/cfdff3_49c8d02956ad43cb85f568b4f32ed051~mv2.jpg/v1/fill/w_980,h_653,al_c,q_85,usm_0.66_1.00_0.01,enc_avif,quality_auto/cfdff3_49c8d02956ad43cb85f568b4f32ed051~mv2.jpg)
Sanatın parametrelerinden birinin de tarih olduğu olgusunu gözden kaçırmaya teşneyiz. Fakat sanatın teknik ilerlemeyle kurduğu parallelikten ötürü, ve tekniğin de tarihle olan ilişkisinden ötürü, tarihten bağımsız düşünemeyiz onu. Onların arasındaki ilişki, Hegelci anlamıyla söylersek, temel olarak tarihin bir us açınımı süreci, estetiğin ise bu us açınımlarının potansiyalitelerini önceden tespit edebilmesinden ve her türden us açınımının örtük alanlarını, dolaylılıklar üzerinden açığa çıkarmasından kaynaklı. Tarih ve sanat arasındaki tek ilişkilenim bu olmasa bile en çarpıcı olanı burada, ussallıkta yatıyor. Öyleyse bugün sanat, tarihiyle yeniden hizalanmak için usun açınımını takip ve tahayyül etmeye devam etmeli. Üstelik bunu eskisi gibi teoriye boğularak, kavramsallıkla yapmaya mecbur da değil artık. Arthur Danto'nun saptadığı, tarihsel ilerleme sürecinin sanatı içinden dışına fışkırttığı, sanatın kendi bilincine ulaşmasına neden olduğu ve bu yüzden de sanatı kavramsal, teorik kıldığı, kılmak zorunda bıraktığı noktayı geride bıraktık. Danto yanıldı, gelen şey sanatın sonu değildi, yalnızca yeni bir safhasının başlangıcıydı. Şöyle ki, Danto'nun bahsettiği şey aslında mutlak insan sanatının sonuydu ama burada hesaba katılması gereken farklı bir nüans daha var, Danto'ya bir ek yapmamız gerekiyor: Sanatın sonunda farklı türden bir insansızlaşma var (Ortega y Gasset'çi anlamıyla insansızlaşma değil bu bahsettiğimiz, radikal ve yabancı bir ussallaşma ama aynı zamanda insansızlaşma, diyelim ki [insan] sanatının sonunda gelen, Hegelci anlamıyla ussal bir diyalektik ihtiyacı. Sanatın insansızlaşmasıyla asıl kastedilen bu olmalı). Dolayısıyla bundan böyle sanat için insan, makine ve simbiyotik sanat olmak üzere daha üst bir kategorilendirme yapmak gerekli gözüküyor.
![](https://static.wixstatic.com/media/cfdff3_d5b38ad879a241709a13e9a7bf951728~mv2.jpg/v1/fill/w_147,h_78,al_c,q_80,usm_0.66_1.00_0.01,blur_2,enc_auto/cfdff3_d5b38ad879a241709a13e9a7bf951728~mv2.jpg)
Justine Emard, Co(AI)xistence, 2017 © Justine Emard - ADAGP
Sanatın özbilincine ulaşmasından sonra, Danto'cu jargonla söylersek sanatın teoriye dönüşmesinden sonraki dönemece geldik. Sanatın sonundan sonra ne geliyor? Elbette başka türlerin sanatı. [İnsan] Sanat tarihini bir veri paketi olarak görüyoruz artık. Sahiden, makineyi besleyecek bir veri paketi o. Fakat bu yakıştırma sanatın değerinden bir şey de kaybettirmiyor, yalnızca teknolojinin yüceliği karşısındaki zayıflığını gösteriyor. Zira teknik dediğimiz kavram her zaman bir sınırsızlığı içeriyor ya da en azından sınırsızlığı idealleştiriyor; çünkü sahiden, kaynaklar el verdikçe de sınırsız o, tıpkı usun da sınırsız olduğu gibi. Tekniğin yüceliği karşısında hissettiğimiz zayıflık ne sadece teolojik temellerden kaynaklanıyor ne de sadece sanata özgü bir zayıflık bu, aksine, insana dair her şeyde git gide kendini göstermeye başlıyor. Tekniğe git gide bağımlı kalırken, kendimize has nitelikleri de tekniğin alanına naklediyoruz ve kendimizin sahip olduğu bilişsel nitelikleri tekniğin kapsamaya ve yoğunlaştırmaya başlamasına tanık oluyoruz. Teknik, usu dünyada aktüalize ediyor; usun niteliklerini nesneye aktarıyor ve tarih sahnesinde usun açınlanmasını birinci elden aktüalize ediyor. Sanat ise usun açınlanabileceği potansiyeliteleri ya da tekniğin açınlandığı örtük ussal nitelikleri saptıyor, tini estetik üzerinden sanat yapıtında aktüalize ediyor. Usun hem içerikle hem de biçimle kurduğu ilişkileri, başka bir deyişle tekniğin elinden kaçırdığı (ya da ivmeci estetik perspektifinden söylersek, tekniğin yalnızca kapital ve askeri ilişkiler uğruna geliştirilmesinden, aktüalize edilmesinden ötürü göz ardı ettirildiği) ilişkileri açığa çıkarıyor. Yine de makineyi bu devasa insan sanatının tarihsel paket veri bütünüyle beslemekle de yetinmeyeceğiz, zira bu, Hegelci tarihsel-teleolojik süreci ilerletmezdi. Öyleyse bizce, tam anlamıyla ivmeci bir estetik için makineye sezgiyi [intuition] entegre etmenin zorunluluğu aşikâr gözüküyor.
![](https://static.wixstatic.com/media/cfdff3_4c326efb32fd490ca224d29a7b7ac3fb~mv2.avif/v1/fill/w_147,h_98,al_c,q_80,usm_0.66_1.00_0.01,blur_2,enc_auto/cfdff3_4c326efb32fd490ca224d29a7b7ac3fb~mv2.avif)
Co(AI)xistence © Justine Emard / Adagp, Paris 2020 - photo by Mike Patten
Justine Emard'ın Co(AI)existence video enstalasyonu tam da bunu yapıyor, Robot Alter'e belli bir seviyede hem insani sezgiyi entegre ediyor hem de onu bir insan dansçıyla ML (Machine Learning) teknolojisi üzerinden bir araya getirip eserini simbiyotik kılıyor. Emard'ın eserinin en çarpıcı içerimlerinden biri fenomenolojik, bilincin dış dünyaya gömülü olduğu savını takip ediyor, uyguluyor. Emard'ın makinesi tam da bu yüzden insanvari biçimde bilinçli olmaya diğer makinelerden bir adım daha, farklı bir nitelikle yaklaşıyor. Çünkü Emard, makinesini uzay ve zamanın ayırdına vardırtıyor ve böylece Kant'ın sezgi [intuition] dediği zihin melekesini belli bir oranda makinede simüle etmeyi başarıyor.
![](https://static.wixstatic.com/media/cfdff3_feada6f7850d4b8aaadff1119ad044a4~mv2.jpg/v1/fill/w_147,h_98,al_c,q_80,usm_0.66_1.00_0.01,blur_2,enc_auto/cfdff3_feada6f7850d4b8aaadff1119ad044a4~mv2.jpg)
Justine Emard, Co(AI)xistence, Palais Medici-Riccardi, 2017 (Fotoğraf - Federica di Giovanni)
Fenomenolojinin temel savlarından biri olan, bilişimizin oluşumunun ve gelişiminin içinde bulunduğumuz dünyayı her türden deneyimleme şeklimizle iç içe olduğu, zihni deneyimden bağımsız düşünemeyeceğimiz savı, Kant’ın sezginin [intuition] saf formu olarak uzay ve zamanı işaret etmesiyle paralel gidiyor. Kant için nesnelerin bize verili olarak gelmesi uzay ve zaman sayesindeydi; deneyimimiz, duyumsayışımız, uzay-zamana gereksinim duyuyordu; uzay-zaman bize deneyimleri veriyor ve zihnimiz de uzay-zamanı a priori olarak (deneyimden bağımsız ama doğuştan da olmayacak şekilde) kavrıyordu. Eğer sezgi insan bilincine özgüyse, öyleyse biz de sanatın sonundan sonra onu tarihiyle yeniden hizalamak için neden uzay-zamanı makineye entegre ederek ona sezgiyi bahşetmenin ilk adımını atmayalım? Neden geleceği ya da usun gelecekte açınma potansiyellerini estetik üzerinden sanatta aktüel hâle getirmeye devam etmeyelim?
![](https://static.wixstatic.com/media/cfdff3_acd61200531b4687b5fe5f95bbdfad80~mv2.jpg/v1/fill/w_147,h_98,al_c,q_80,usm_0.66_1.00_0.01,blur_2,enc_auto/cfdff3_acd61200531b4687b5fe5f95bbdfad80~mv2.jpg)
Justine Emard, Co(AI)xistence, Palais Medici-Riccardi, 2017 (Fotoğraf - Federica di Giovanni)
Tarih ve sanat arasında yapmayı istediğimiz bu yeniden-hizalama için makinelere ihtiyacımız var çünkü usu artık kendi başımıza açımlayamayacağımız açık gözüküyor. Ussal diyalektiğimizi kaybettik ve kendi içimizde sürekli başladığı noktaya yeniden varan entelektüel bir çember çizer vaziyete geldik. Ussal diyalektiğimizi kaybettik çünkü tarih, içeriğe gitgide içinden çıkılması mümkün olmayan bir ağdalılık bahşederken bu ağdalılık içinden yalnızca biçimle, analitikle ve teoriyle çıkmanın yollarını bulabildik; en genel perspektifte, 20. yüzyılın ilk yarısındaki sanat anlayışı bunun bir deneyiydi (Gasset de sanatın insansızlaşması derken sanatçıların içerikten uzaklaşarak biçime yaslanmalarını, yapıtların git gide analitikleşmesini kastediyordu. Öyle ki, sanattaki insansızlaşma sinyallerini ilk fark eden de Gasset olmuştu. Fakat bu insansızlaşma yavandı, eksikti; ussal diyalektikten yoksundu, bunun için makineleri beklememiz gerekti). Tarihin biriktirdiği İçeriği kümelendirip, yeni, bu ağdalılıktan muaf olabilen bir "fail bilince", yani makineye teslim ederek, ya da en azından kendisini bu içerik kümesiyle ilk kez karşılaştırarak bu diyalektiği yeniden elde edebiliriz. Tıpkı Emard’ın Co(AI)xistence video eserinde olduğu gibi: Robot Alter, yepyeni bir bilinç olarak dünyaya geliyor ve insani algılar ve sezgilerle donatılıyor; ardından bir insan dansçı ile karşı karşıya getiriliyor, koreografinin içeriğiyle karşılaşıyor.
Eğer sanat, Danto'nun ifade ettiği tarihselliğin yarattığı girdaptan bir çıkış arıyorsa, bu ancak makinelerle mümkün olacak. Çünkü eğer sanat Danto'nun söylediği gibi kendi bilincine ulaşmak pahasına çıplak kaldıysa, öyleyse tekrardan kendine has dolaylılığına kavuşmak için yeni ve yabancı bir bilince ihtiyacı var. Onu tekrardan dolaylı hâle getirecek, salt işlemsel olmayan, yabancı bir bilince... Başka bir deyişle, Hegelci bilinç diyalektiğine gereksinimi var artık sanatın, bir tarafta insan bilinci, karşısında ise makine. Fakat diyaliktiği eksiksizleştirmek de gerekiyor, bir tarafta sezgi ve duyumsama varken karşı tarafta yalnızca işlemsel kapasite olmamalı. Bu yüzden, Justine Emard diğer çoğu ML yapıttan farklı olarak daha eksiksiz bir us diyalektiği sunuyor. Zira makine-insan bilişi arasındaki ayrımı git gide kapatmanın, makineyi dünyayla sarıp sarmalanmakla, ona fenomenolojik bir yaklaşım getirmekle mümkün olacağının bilincinde. Üstelik Emard’ın getirdiği bu yaklaşım beraberinde bir avantaj da getiriyor. Öyle ki, sezgiyi simüle etmek duyu verilerini generate edebilmeye katkı sağlıyor. Nitekim fenomenolojik bir yaklaşım için duyu verisine başvurmak da elzem gözüküyor zira salt metin bazlı, salt semantik materyaller bahsettiğimiz ussal diyalektiğe bizi ulaştıramayacak, böyle bir yapay zekâ, salt işlemsel olacak ve sezgiden yoksun kalmaya devam edecek. Oysa Emard’ın yaptığı türden sezgiyi simüle etme, duyu verisine tersine mühendislik yapılabilmesine olanak veriyor. Alter'in bu özelliğiyle birlikte Makine Öğrenme teknolojisini kullanması onun hem sezgiyi hem de bahsettiğimiz diyalektiği sağlayacak ussal failliği simüle edebilmesini sağlıyor. Robot Alter’in önündeki sensörler sayesinde kendisine yaklaşan cisimlere, kişilere tepki verebiliyor (bir ML tekniği olan "learning by stimulation avoidance" tekniği ile performans sırasında yaşanabilecek çarpışma, çakışma, hata, ya da "birlikteliğe" [co-existence] aykırı olabilecek durumlardan kaçınabiliyor), hatta seslere dahi tepki veriyor (örneğin çığlık atmak da dansçı Mirai Moriyama'nın kareografi paletinde bulunan bir hamle). Robot Alter, dansçı Mirai Moriyama'nın kareografilerini öğrenmek ve uygulamak üzere programlanıyor; Moriyama'nın kareografilerini öğrendikçe Moriyama da kareografilerini çeşitlendirmek zorunda kalıyor; böylelikle iki taraf da birbirlerinin kareografilerini işliyor, ussal bir diyalektik üzerinden simbiyotikleşiyorlar. Fakat buradaki kritik nokta, Robot Alter'in biz insanlara göre nötr bir konumda olması, diyelim ki bahsettiğimiz tarihsellikten kaynaklı oluşan içerik yığınının ağdalılığından muaf olması. Zira tarihin bu noktasında bizim duyumsayışımız saf değil artık, üzerine kültür, dil, medya vs. beşeri-semantik bir yığın boca edilmiş şekilde. Öyle ki, bahsettiğimiz tarihsel içerik ağdalılığından ötürü sanki bizim için duyumsal olan her atomik parça dahi bir içeriğe gönderme yapabilir vaziyette. Tarihin bu noktasında sanat materyallerini tarihsellikten kaynaklı gönderme yaptıkları içeriklerden bağımsız düşünmek mümkün değil. Bu durum, sanatın yeni olanı ifade edebilmesinden ziyade tarihin gidişatına tekabül edebilmesini zorlaştırıyor. Ve böylelikle sanatı bir dışsallığa, bir ötekiye, bir yabancıya gereksinim duydurtuyor.
Co(AI)xistence usu tarihte estetik üzerinden açınlarken aynı zamanda bize sahiden farkında olmadığımız noktaları gösterebilir, beşeri kültürümüzün üzerini örttüğü noktaları. Makineyi uzun zamandır hesaplama gücü olarak düşündük fakat o yalnızca hesaplamadan mülhem değil ve öyle kalmayacağı da açık. Zira teknik, hesaplama gücü olarak kaldığında bile pasif değil, tekniğin yalnızca hesaplama gücünü arttırması dahi dünyayla kurduğumuz ilişkiyi değiştiriyor, usu dünyaya belli oranda projekte ediyor. Şimdi artık daha da kompleksleşebildiklerine göre, makinelerin yalnızca sanat eseri yaratmasını düşlemek yerine neden makinelerle birlikte, simbiyotik ve diyalektik oluşturmayı tahayyül etmeyelim? Neden tarih ve sanatı yeniden aynı hizaya getirmeyelim?