HIGHLIGHTED
YORUM
İstanbul’un Eylül sergi rotası şimdi Piksel.Bülten’de.
Medya Sanatı İstanbul’u Dönüştürürken: Eylül Sergi Rotası
Furkan Öztekin

Eylül ayı İstanbul’da her zaman başka geçiyor. Şehrin kargaşasından kaçarken kendimi sessiz bir galeride bulmak, yolda rastladığım dostlarla kısa da olsa sohbet etmek, uzun süredir görmediğim insanlarla yeniden karşılaşmak bana iyi geliyor. İyi hissettiriyor. Bu Eylül de öyleydi. 17 – 21 Eylül arasında Yapı Kredi bomontiada’da gerçekleşen Noise_Media Art boyunca sanatçılarla seslere kulak verme ve yeni fikirler arasında dolaşma fırsatım oldu. Bazen şehrin yükü ağırlaşsa da sergilerle, sohbetlerle ve beklenmedik karşılaşmalarla bu yoğunluk yerini tatlı bir heyecana bıraktı.
Şimdi elimde, bu keşifleri sürdürecek sergi önerileri var. Martch Art Project’te “Yeni Başlayanlar için Acil Durum Kiti” felaketler ve krizler karşısında nasıl hayatta kalabileceğimizi, hatta duygusal dayanıklılığımızı nasıl koruyabileceğimizi sorguluyor. Pera Müzesi’nde “Ortak Duygular”, British Council Koleksiyonu’ndan güçlü eserlerle izleyiciyi yeniden bir araya gelmenin yollarını düşündürüyor. SANATORIUM’da Farah Al Qasimi, “Çöl Sümbülü” ile gündelik hayatın mahrem detaylarını kuir arzuyla örülü bir görsel dünya kurgusuna taşıyor. 18. İstanbul Bienali “Üç Ayaklı Kedi” ise bizi kedinin aksak ama inatçı yürüyüşünde olduğu gibi, bugünün krizlerine rağmen yeni denge biçimleri aramaya davet ediyor. Meryem Bayram’ın Barın Han’daki enstalasyonları, canlı performanslarla mekâna nefes katarken; Salt Galata’daki “Karanlık Dünya”, sansürün gölgesinde şekillenmiş bir filmin izini sürüyor. Sonbaharın karanlık ama enerjisini koruyan günlerinde, tüm bu sergiler bana birbirinden farklı hissiyatlar bıraktı diyebilirim.
Ekim'de görüşmek üzere!
Yeni Başlayanlar için Acil Durum Kiti
Martch Art Project
Küratör: T. Melis Golar
Ne zaman sona eriyor: 19 Ekim
Zeynep Beler, Mustafa Boğa, Başak Çalışır, Merve Morkoç, Alp Sime, Eda Sütunç, Ece Yalçın, Süperendişe’nin eserlerinden oluşan “Yeni Başlayanlar için Acil Durum Kiti” sergisi, birbirini tetikleyen doğal afetler, salgın hastalıklar ve toplumsal krizler gibi kaotik durumlardan bireysel kaçış yollarına odaklanıyor. Sanatçıların pratik ve yaratıcı önerileri acil yardım kitlerine bir alternatif sunmuyor. Acil durum kitleri bir çıkış yolu, bir hayatta kalma planı olarak yeniden hayal ediliyor.
İçgüdülerimiz, hızlı düşünme ve yaratıcı çözüm üretme kapasitemizle birlikte çalışır. Ekonomik krizler yeni sosyal modellerin önünü açabilir. Sergi, bir kıyamet senaryosuna ihtiyaç duymadan, bugünün talihsizlikleri içinde ayakta kalmak için gerekli bilgi, donanım ve ekipmanı araştırıyor. Bu öneriler yalnızca fiziksel hayatta kalma koşullarına değil, aynı zamanda zihinsel ve duygusal dayanıklılığa da işaret ediyor. Çünkü geleceğin distopik senaryoları artık birer kurgu değil; gerçekliğin kendisi. Sergide fonksiyonel üretim fikriyle “kurtarıcı yaşam kitleri” bir araya geliyor.
Ortak Duygular
British Council Koleksiyonu’ndan Yapıtlar
Pera Müzesi
Küratör: Ulya Soley
Ne zaman sona eriyor: 18 Ocak 2026

Tracey Emin, Kendimin Dışında (Monument Vadisi), 1994 Renkli fotoğraf 65 x 81 cm, 2025
(Fotoğraf - Tracey Emin Pera Müzesi)
Ortak Duygular, British Council Koleksiyonu'ndan 29 sanatçının yapıtlarını bir araya getiren güncel bir grup sergisi. 1930’lardan bu yana oluşturulan ve yaklaşık 9000 eserden oluşan British Council Koleksiyonu, Birleşik Krallık’tan 20. ve 21. yüzyıl sanatına odaklanıyor. Kalıcı bir serginin parçası olmayan ve ağırlıklı olarak uluslararası sergilere ödünç verilen bu değerli koleksiyon “duvarları olmayan müze” olarak da anılıyor.
Karşılaşma alanları olarak tanımlanabilecek müzelerde, yapıtların tetiklediği ortak duygular mekânı paylaşanlar arasında bulaşıcı bir şekilde dolaşır ve onları ortak bir zeminde buluşturabilir. Batı felsefe tarihi boyunca duygular ağırlıklı olarak mantık-duygu ikiliğinin güçsüz tarafını temsil etmiş, bir sanat yapıtı söz konusu olduğunda “duygulara hitap eden” ifadesi yetersiz, entelektüel olarak zayıf veya dekoratif gibi alt anlamlar da taşımıştır. Batı merkezli rasyonel düşüncenin ve kolonyal yaklaşımların sistemleri çöküşe sürüklediğini giderek daha yoğun hissettiğimiz bugünün politik ikliminde, bu ikiliği sorunsallaştırarak ortak duygulara odaklanmak yeniden bir rota oluşturmamıza yardımcı olabilir mi?
Ortak Duygular, koleksiyon ve kurumların yalnızca geçmişi korumakla kalmayıp, günümüzün toplumsal ve politik dinamikleriyle güçlü ilişkiler kurma potansiyeline odaklanıyor. Duyguların yapışkan ve bulaşıcı doğası, müzeleri yapıtların yalnızca saklandığı mekânlar olmaktan çıkarıp, kapsayıcı ve umutlu bir tahayyül barındıran dinamik mekânlara evriltiyor. Bu süreçte, kurumların özeni korumaya çaba göstermesi ve çok sesli bir topluluğu evinde hissettirebilmesi bu ihtimali güçlendiriyor.
Küratörlüğünü Ulya Soley’in üstlendiği ve “Özeni Korumak", "Tanıdık Yüzler" ve "Hayali Gelecek" başlıklı üç bölümden oluşan sergi, geleceğe dair belirsizlikler ve dönüşümler içinde, ortak duyguların paylaşıldığı bir alan oluşturmaya çalışırken, kurumsal koleksiyon politikaları, sanat aracılığıyla bir araya gelen topluluklar ile sanat kurumlarının ve koleksiyonlarının geleceği üzerine düşünmeye davet ediyor.
Sanatçılar: Larry Achiampong, Laura Aldridge, Ed Atkins, Sonia Boyce, Jake & Dinos Chapman, Eileen Cooper, Tony Cragg, Tracey Emin, Jane England, Cerith Wyn Evans, Graham Fagen, Lucian Freud, Anya Gallaccio, Gilbert & George, Richard Hamilton, Lubaina Himid, Damien Hirst, David Hockney, Michael Landy, Delaine Le Bas, Sarah Lucas, Kate Malone, Chris Ofili, Marc Quinn, Raqib Shaw, Wolfgang Tillmans, Suzanne Treister, Bedwyr Williams, Madame Yevonde.
Farah Al Qasimi / Çöl Sümbülü
SANATORIUM
Küratör: Ulya Soley
Ne zaman sona eriyor: 25 Ekim 2025

Farah Al Qasimi, Çöl Sümbülü, SANATORIUM 2025
SANATORIUM, Farah Al Qasimi’nin Çöl Sümbülü başlıklı İstanbul’daki ilk kişisel sergisine 12 Eylül - 25 Ekim 2025 tarihleri arasında Ulya Soley küratörlüğünde ev sahipliği yapıyor.
Farah Al Qasimi’nin pratiği ağırlıklı olarak fotoğraf, video ve müzik ekseninde şekilleniyor. Sergiye adını veren Desert Hyacinth [Çöl Sümbülü] (2025) başlıklı fotoğraf, yerleştirmenin merkezinde yer alıyor. Çöl sümbülü, kumlu ve kurak bölgelerde yetişen, yıldız biçiminde beyaz çiçeklere sahip, oldukça dayanıklı bir bitki türü. Orta Doğu’nun ve Kuzey Afrika’nın çöllerinde görülen bu bitki, zorlu çevresel koşullarda bile varlığını sürdürebilen ve etkileyiciliğini kaybetmeyen bir tür — tıpkı zorlu sosyopolitik bağlamlar altında var olmaya devam eden mücadeleci topluluklar gibi.
Galerinin giriş katında yer alan yerleştirmede, duvarları boydan boya kaplayacak biçimde büyük boyutlu üretilen fotoğraflar, sanatçının 2021 yılından bu yana Birleşik Arap Emirlikleri’nde çektiği serilerden seçilen fotoğraflara arka plan oluşturuyor. Satır aralarından göz kırpan metaforlar, kapalı kapılar ardında yaşanan yakınlaşmalar, gözetim ve denetim altında korku iklimini içselleştirmemek için mücadele verenler, iç mekanlar, dış mekanlar, bedenin içi ve dışı, üst üste ve yan yana sergilenen fotoğraflar aracılığıyla bir bütün oluşturuyor. Fotoğraf makinesi bakışının çoğu zaman hissedilmediği bu kareler, bir nevi şehri tepeden izlerken mahrem detaylara odaklanılarak kayıt altına alınmış hissi taşıyor.
Giriş katındaki fotoğraflarda karşımıza çıkan salyangoz figürü, galerinin bir üst katında yer alan Surge [Taşma] (2022) başlıklı videonun da merkezinde yer alıyor. ‘Kemik’, ‘Mercan’ ve ‘Salyangoz Şarkısı’ adlı üç bölümden oluşan bu video, teknolojinin deniz yaşamı üzerindeki yıkıcı etkilerini küresel ticaret, üretim-tüketim, ölüm ve arzu temaları üzerinden yorumluyor. YouTube ve TikTok’tan alınan buluntu videolar ile sanatçının kayıtlarını bir araya getiren çalışmada Al Qasimi’nin yazdığı müzikler de önemli bir rol oynuyor.
Sergi, kontrolcü yapılara rağmen bazen örtük bazen de ‘Altı Farklı Çığlık’ başlıklı seride olduğu gibi göz önünde yeşeren yakınlıkları, normatif senaryolara ayak uydurmayı reddederek kendi senaryosunu şekillendirenleri, kuir arzuyu ve kural tanımayan neoliberal araçların gölgesinde adilce yaşamaya çalışanları etkileyici bir görsel dünya kurgulayarak odağına alıyor.
SANATORIUM yeni mekân adresi: Emekyemez mah. Abdussalah Sk. No: 3, 34421 Beyoğlu/İstanbul
Üç Ayaklı Kedi – 18. İstanbul Bienali
Küratör: Christine Tohmé
Ne zaman sona eriyor: 23 Kasım 2025

Ana Alenso, Muradiye Han, 18. İstanbul Bienali (Fotoğraf - Sahir Ugur Eren)
Kedinin dokuz canlı olduğu söylenir. Kentin sevilen ve sayılan bu sakini, sokakların arasından süzülür, gözden kaçanların izini sürer ve gerinerek güneşin tadını çıkarır. Zekâsı ve cazibesiyle mahalleliler ve yoldan geçenler için kural tanımaz bir yoldaş rolüne bürünür. Binlerce yıllık evcilleşmeye rağmen tehlikeler karşısında yabaniliğini korur.
Oyun ile tehlike arasında git gellerle yaşayan kedi, ona karanlık anlarda kılavuzluk eden meraklı bir ruha sahiptir. Zaman zaman bu ona ağır bir bedel ödetebilir, hatta bir uzvuna mal olabilir. Üç ayaklı kedi, bir görünüp bir kaybolarak sessizce gezinir. Aksak yürüyüşü, anlatılmamış bir dehşetin yankılarını taşır. Yine de arada bir soluklanır, başını kaldırıp gökyüzüne bakar ve gezegenin ufkunu sorgular. Kimi zaman tökezlese de zarafetini kaybetmeden yeni denge hareketleri dener. Kediyi takip ederek alışılmış yollardan ayrılmak bize onun haylazlıklarını taklit edip dönüşüm alanları yaratma cesareti verir; güneşin sıcaklığında teselli buluruz.
Giderek hızlanan yıkım, zorunlu göçler ve önü alınamayan krizler tüm ufukları ve gelecek olasılıklarını paramparça ediyor. Sürekli daralan bir şimdiyle karşı karşıya kalan bedenlerimiz, pek çok saate ayak uydurmaya zorlanıyor: kimisi hızlı kimisi yavaş kimisi bozuk. Bir sendeleyip bir ileri atıldığımız ikili bir devinim içine hapsolmuş, dengede durabileceğimiz adımı atmaya çabalıyoruz. Tıpkı kedi gibi biz de kendi etrafımızda dönüyor, kıvrılıyor, kaybolup yeniden ortaya çıkıyoruz. Yönümüzü bulmaya çalışırken, dinlenmeyi öğreniyor, bir yandan da korunmaya ve onarılmaya muhtaç parçalarımıza sahip çıkıyoruz.
Üç ayağı üzerinde 2025’ten 2027’ye uzanan 18. İstanbul Bienali, her yönüyle bir kediyi andırıyor. Zaman içinde esneyerek ayaklarını yere basıyor; sohbetlerden, egzersizlerden ve aralıksız haber akışından beslenen bir ritmi benimsiyor. Tema olarak kendini koruma ile gelecek olasılıklarını merkeze alan bienalin ilk ayağı, 20 Eylül–23 Kasım 2025 tarihleri arasında 40’tan fazla sanatçının eserini içeren bir sergiyle birlikte performanslar, gösterimler ve konuşmalar sunuyor. 2026’daki ikinci ayak, bir akademi oluşturmaya ve yerel inisiyatiflerle işbirliği içinde bir kamusal program dizisi geliştirmeye odaklanıyor. 2027’de ise bienal üçüncü ayağına yaslanarak dinleniyor; yol boyunca karşılaştıklarını bir araya getiren son bir sergi ve atölye programıyla tamamlanıyor.
Eponymous Object Anomalous - Meryem Bayram
Barın Han
Küratöryel destek: Naz Kocadere Ulu
Ne zaman sona eriyor: 2 Kasım 2025

Disiplinlerarası sanatçı ve sahne tasarımcısı Meryem Bayram, objeler, mekânlar ve insanlar arasındaki görünmez ilişkileri açığa çıkardığı solo sergisi “Eponymous Object Anomalous” ile İstanbul’da! Sergi, insanın istikrar arzusu ile aksamanın kaçınılmazlığı arasındaki gerilimi ahşap enstalasyonlar üzerinden araştırıyor. Bayram’ın işlerini farklı kılan ise bu enstalasyonların, sergi süresince performanslarla etkinleştirilecek olması.
Eponymous Object Anomalous, Rossinant yapımcılığında, Platform 0090 ve Performistanbul işbirliğiyle üretilmiş, Flanders – State of the Art tarafından desteklenmiştir. Küratöryel destek: Naz Kocadere Ulu.
Karanlık Dünya / Mike Bode & Caner Yalçın
Salt Galata
Ne zaman sona eriyor: 14 Aralık 2025

Karanlık Dünya, SALT Galata, 2025
Karanlık Dünya, Metin Erksan’ın yönettiği ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun senaryosunu yazdığı aynı adlı filmin yapım aşamasından itibaren karmaşıklaşmaya başlayan hikâyesini 1950’ler Türkiye’sinin kültürel iklimi içerisinde inceler. Değiştirilmiş versiyonlar, tartışmalar, söylentiler, çelişen tanıklıklar ve arşiv malzemeleriyle birçok soruyu gündeme getiren filmin etrafında gelişen anlatılara bakar.
Toplumsal gerçekçi bir yaklaşımla Sivrialan (Sivas) ve Ürgüp’te (Nevşehir) çekilen film, Âşık Veysel’in çocukluğundan tanınmış bir halk ozanı oluşuna uzanan öyküsünü, melodramatik bir gönül hikâyesi etrafında örer. Ancak dönemin tarımsal kalkınma ve kırsal modernleşme politikalarına uygun olarak yeniden kurgulanan filmin anlatısı beklenmedik şekilde yön değiştirir. Erksan’ın ifadesine göre United States Information Service’ten [Amerikan Haberler Merkezi] alınmış, Hudson tarlalarındaki biçerdöverlere ait görüntüler ile sonradan İstanbul’un çeperlerinde çekildiği söylenen okul ve dispanser sahneleri, idealleştirilmiş bir köy imgesi sunmak için kullanılır. Bu eklemeler, Veysel’in yaşam öyküsünü geri plana iterek filmi dönemin resmî ideolojisinin taşıyıcısı bir propaganda aracına dönüştürür. Değişikliklerin ardındaki nedenler arasında, Ankara’daki Merkez Film Kontrol Komisyonu’nun Aralık 1952–Kasım 1953 tarihli üç raporunda bildirdiği sansür kararları vardır. Raporlarda hangi sahnelerin sakıncalı görüldüğü açıkça belirtilmemekle birlikte, toplumun kusursuz bir şekilde temsil edilmesi kaygısı öne çıkar. Yapımcı Atlas Film’in kurguda yaptığı değişikliklerin ardından film, Âşık Veysel’in Hayatı adıyla 31 Aralık 1953’te vizyona girer. İsmiyle birlikte tüm atmosferi değişen filmin yaratım süreci, ticari kaygılar ve ideolojik gerilimler, filmi eklektik bir ürün hâline getirir.
Bugün film ve filmin hikâyesi hâlâ eksik. Filmden geriye kalan; kopuk bir kurgu, silinmiş ya da eklenmiş sahneler, ses bandındaki bozulmalar, sessizlikler ve bunların çevresinde oluşmuş anlatılardan ibaret. Filmin sansüre uğramadan önceki kurgusu ve yapılan değişikliklerden sonra gösterime girmiş versiyonu bilinmiyor. Dolaşımda olan kopyalar arasında da ses, görüntü ve kurgu farklılıkları var. Serginin araştırma sürecinde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Uygulama ve Araştırma Merkezi Arşivi’nde bulunan 35mm nitrat film ise bugüne dek gün yüzüne çıkmamış görüntüleri içeriyor.
Sanatçı Mike Bode ile senarist Caner Yalçın’ın uzun soluklu araştırmasına dayanan sergi, Karanlık Dünya‘yı yeniden inşa etmek yerine eklemeler, eksiltmeler ve kopmalarla şekillenen filmi katmanlarına ayırıyor. Bu görüntülere, filmin uğradığı müdahale ve dönüşümlerin, kopyalar arası farklılıkların izini süren bir senaryo eşlik ediyor. Filmin parçalı hâlini sahiplenen sergi, filmin dolaşımına yön veren ideolojileri, sansür mekanizmalarını ve üretim koşullarını irdelemeye yönelik hatlar oluşturuyor.