HIGHLIGHTED
TEKNOLOJİ
Orçun Onat Demiröz, metinden görüntüler oluşturan güncel yapay zekâ modellerini ve kişisel izleyici deneyimlerini odağına alıyor.
Metinden Görüntüler Oluşturan Yapay Zeka Modelleri Kişisel İzleyici Deneyimi ve Yazarın Ölümü
Orçun Onat Demiröz
Bir önceki bültende "machine learning" (makine öğrenimi) ile AI (yapay zekâ) teknolojilerinin sinemaya etkisini anlatmıştım. Bu doğrultuda da "Watson" ile "Benjamin" isimli yapay zekâ programlarının üretimlerini ve Walter Benjamin'in yazdığı "Teknik Olarak Yeniden Üretilebilirlik Çağında Sanat Eseri" isimli manifestosu üzerinden değişen kültür alanını irdelemiştim.
Bu yapay zekâ programlarının ve değişen kültür alanının ulaştığı noktada ise "text to video" (metinden videoya) şeklinde çalışan yeni modeller bulunuyor. OpenAI'ın geçtiğimiz aylarda örnek videolarını paylaştığı yeni yapay zekâ modeli "Sora" ise bu alandaki en yeni araç olarak dikkat çekiyor.
Sora by OpenAI
Tabii Sora uygulaması henüz herkesin kullanımına sunulmuş değil. Ancak bu yeni model ile üretilen örnek videolar, oldukça yenilikçi ve avangart bir dönemin başlamak üzere olduğunu gösteriyor.
Bilgisayar bilimcisi Alan Turing'in çalışmalarıyla başlayan hikâye; algoritmokrasi, büyük veri, makine öğrenimi ya da derin öğrenme gibi kavramlar ile çağ atladı. Makineler ve robotlar inanılmaz bir hızla gelişiyor, varoluşsal bir sıçramanın kıyısında bulunuyor. Bununla birlikte de tasarım ve sinema alanında da karşı konulamayan radikal bir değişim yaşanıyor.
İşte; bu değişim doğrultusunda da en yeni yapay zekâ modellerinden birisi olan Sora, gerçeklik algısını başka bir düzeye çıkarıyor. Bu yeni yapay zekâ modeli, metin talimatları ile bir video ouşturabilmenin yanı sıra mevcut bir hareketsiz görüntüden de video oluşturabiliyor. Üstelik bu model birden fazla karakter, belirli hareket tarzları ve öznenin arka plana ayrıntılı şekilde uyumlu olduğu karmaşık sahneler de yaratabiliyor.
Sora by OpenAI
Bir yandan da bu model ürettiği videoların içerisindeki fiziksel dünyayı tanıyor, ürettiği şeylerin fiziksel dünyada nasıl var olduğunu biliyor. Derin bir dil anlayışına sahip olması da komutları doğru bir şekilde yorumlamasına ve duygusal yönden etkileyici görseller oluşturmasına yardımcı oluyor.
Peki, tüm bunlar bizi nereye götürüyor?
İnteraktivite ve Postmodernist Yaratıcılık Üstüne
Öncelikle "interaktivite" tam olarak açıklanamayan muğlak bir terim. Etkileşimlilik kavramı ile yakınlık gösteren bu terim, yanıt vermeye benzetiliyor. Ayrıca bir mesajın geçmiş mesajlara bağlılık derecesinin ve aralarındaki ilişkinin belirlendiği bir iletişim sürecini ifade ediyor. İletişim dışında, birbirlerini karşılıklı olarak etkileyen nesneler için de kullanılıyor.
İnteraktivitenin güncel kullanım alanına baktığımızda ise çoğunlukla dijital medyada ve çoklu oyuncularla oynanan oyunlarda karşımıza çıktığını görüyoruz. Bu kavram dolayısıyla kullanıcılar ve içerik arasında bir tür etkileşim meydana geliyor. Sinema alanına baktığımızda ise interaktif drama denemelerinin son yıllarda hayli arttığını söyleyebiliriz. Örneğin; Netflix kataloğunda yer alan "Black Mirror: Bandersnatch" zihinlerde hemen canlanan popüler interaktif filmlerden biri.
Black Mirror, Bandersnatch, 2018
Bununla birlikte veri tabanlarında keşifler yaparak senaryolar yazabilen ve metin talimatları ile videolar oluşturabilen gelişmiş yapay zekâ modellerinin gittiği yeri göz önünde bulundurduğumuzda, sinemadaki veya dijital platformlardaki izleyici deneyiminin duyusal olarak ileriye taşınacağı, alınacak hazzın da artacağı aşikâr. Hatta yakın bir zaman içinde izleyicilerin kişisel olarak o an seçtiği türe ve karakterlere göre çoklu senaryolar yazabilen, yazdığı senaryoları da hızla görselleştirebilen teknolojik araçlar göreceğiz.
Ancak burada sorulması gereken önemli bir soru bulunuyor, o soru da postmodernist yaratıcılık ve yazarın ölümü üzerine. Neticede akıllı makineler ya da yapay zekâ, kodlamalar ve verili olay örgüleri sonucunda kopyalanmış bir yaratım ortaya çıkarıyor. Polonyalı sosyolog ve filozof Zygmunt Bauman'a göre ise modern dönemde yazarlar ve entelektüeller bir nevi yasa koyucu olarak işlev görüyordu. Ortaya koydukları eserler ile de bir erk sahibi oluyorlardı.
Fakat yine Bauman'a göre postmodernist dönemde yazarların ve entelektüellerin bu rolleri ortadan kalkıyor. Bu dönemdeki metinler yazarların ya da entelektüellerin boyunduruğundan çıkıyor, bu durumun sonucunda ise metinler okuyucuların istediği gibi yorumladığı şeyler haline geliyor. Üzerlerinde bir yetke bulunmayan, serbest şekillerde dolanan açık yapıtlara dönüşüyor.
Buradan yapay zekâya dönecek olursak, yapay zekânın insan elinden çıkan yapıtlardan farksız üretimler sergilemeye başlaması da öncelikli olarak yazarların ölümüne yol açacak gibi görünüyor. Hatta bu tür bir otomatik yaratıcılık ve belirli bir yazara sahip olmayan metinler, yazı öncesindekine benzer bir özgürlük sunacak da diyebiliriz.
Tabii akıllı makinelerin ve yapay zekânın getirecekleri sadece bununla sınırlı değil.
İleri Prodüksiyon Teknikleri ve Yeniden Biçimlenen Bir Endüstri
Sony, Canon, Nikon, Fujifilm gibi fotoğraf ve görüntüleme sektörünün en önde gelen şirketleri, piyasaya sürdükleri yeni cihazlarda yapay zekâya sahip teknolojilere ağırlık veriyor. Yapay zekâ algoritmalarıyla geliştirilerek otonom hale gelen cihazlar, bir videonun ya da filmin çekimlerini tek başlarına üstlenecek kadar akıllı hale geliyor.
Bunun yanı sıra robot kameralarda da büyük bir atılım yaşanıyor. Bir kamera operatörüne gerek olmadan çalışacak duruma gelen robot kameralar, hareket kontrol yazılımlarıyla kontrol edilebilyor ya da programlanabiliyor. Özellikle bir aksiyon anını yüksek hızda takip edebilen ve kaydedebilen robot kameralar, sinema alanında farklı ve yeni biçemlerin ortaya çıkmasına da yol açıyor.
Bununla birlikte Japonya'da geliştirilen "Erica" isimli android robot da geleceğe dair önemli ipuçları veriyor. Hatta Erica'nın tasarımcıları Erica'ya metot oyunculuk prensiplerini öğrettiklerini ve herhangi bir filmde rol aması için programlayabileceklerini söylüyor. Günümüzdeki çalışmalar da yapay zekâya ve robotlara belirgin bir karakter vermek üzerine yoğunlaşıyor.
World’s “Most Beautiful Android,” a Japanese Robot, Can Now Also Laugh With You (Fotoğraf: Osaka University/ATR)
Robot bilimciler ve tasarımcılar gülme, bakış, jest, konuşma tarzı gibi insansı davranışları bu sibernetik organizmalara aktarmaya çalışıyor. Tabii siborgların tam randımanlı şekilde çalışabilmesi için önümüzde biraz daha zaman bulunuyor ama o günlerin çok yakın olduğu da biliniyor.
Ayrıca "tycoon"lar ve süper zenginler yapay zekâ teknolojilerine milyar dolarlık yatırımlar yapmaya devam ediyor. Örneğin geçtiğimiz aylarda SpaceX'in ve Tesla'nın kurucusu Elon Musk, yapay zekâ şirketi xAI'a altı milyar dolarlık yatırım yaptı. Musk, yeni şirketi ile yapay zekâ alanında OpenAI, Google ve Meta gibi firmalarla rekabet etmek istiyor. Bunun yanı sıra Musk, xAI'ın gelişimini desteklemek için süper bilgisayarlar inşa etmeyi de planlıyor.
Sonuç olarak bu alandaki gelişmeler çarpan etkisiyle çok hızlı şekilde büyüyor ve insan/kültür ilişkisi de bundan etkileniyor, birçok endüstri yeniden biçimleniyor. Bu yeni teknolojiler, yeni görme biçimleri de sanat aura'sını baştan sona değiştiriyor, yeni hikâyeler ve deneyimler yaşanmayı bekliyor.