top of page

HIGHLIGHTED

YORUM

Panik temasını sanat ve teknoloji ekseninde tartışmaya açarak Linz’i yaratıcılık laboratuvarına dönüştüren Ars Electronica 2025'e dair notlar.

Panikte Kaybolmak: Ars Electronica 2025

Hande Şekerciler

Ars Electronica 2025 yine Linz’le bütünleşmiş bir şenlik havasında geçti. Festivalin ana mekanı, tadilata girmesi beklenirken son dakikada yeniden ev sahibi olduğu Postcity binasıydı. Büyük ve hantal posta işleme merkezi, bir kez daha yaratıcılığın, deneysel düşüncenin ve sanat-teknoloji buluşmasının merkezine dönüştü. Bunun yanı sıra şehir geneline yayılan çok sayıda farklı mekan da ziyaretçileri ağırladı. Festival bu yıl da her zamanki gibi kapsayıcıydı, davetkârdı, şehirle ve insanla birlikte nefes alıyordu.


Postcity benim lüks hippi olarak tanımlamayı sevdiğim bir yaklaşıma sahip. Son derece endüstriyel bir yapının, eski bir posta işleme merkezinin içindeki ekipmanları ve mekânları kapatmak yerine aksine onları görünür kılarak, izleyiciyi içine çeken bir labirente dönüştürmesi bence en büyüleyici tarafı. Kendinizi devasa bir veri trafiğinin artık insanları değil sanat fikirlerini işlediği bir merkezde gibi hissediyorsunuz. O endüstriyel sertlik, sanatla birleşince garip bir şekilde şefkatli ve kapsayıcı bir ortama evriliyor.



Bu yılın ana teması, çok temel ve ikircikli bir soruyla ortaya konmuştu: PANIC (YES/NO). Teknolojinin geldiği nokta, insanlığın sonunu mu getiriyor yoksa bizi refah dolu bir geleceğe mi taşıyor? Panik, bir uyanış mı yoksa bir çöküşün habercisi mi?


Tıpkı filin üzerindeki bir karınca gibi bizler de hayatı sadece kendi durduğumuz noktadan anlayıp, yorumlayabiliyoruz. Eminim tarihin akışında her insan, bulunduğu dönemin zorlukları ve delilikleri karşısında paniğe kapılmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında yaşayan biri de sıklıkla dünyanın sonunun geldiğini düşünmüştür herhalde. Oysa dünya tarihi için hepimiz sadece bir an’dan ibaretiz. İnsanlık belki bir noktada yok olacak, ama dünya yerinde kalacak; kendini bir şekilde yeniden dönüştürüp, belki de yepyeni bir insanlıkla yoluna devam edecek.


Dynamics of a Dog on a Leash / Takayuki Todo (Fotoğraf - Takuma Yamazaki)


Tema sergisi, karmaşıklığın kabulü (Complex), manipülasyonun ve absürdlüğün tanımlanması (Absurd) ve tehdit algısından doğan alternatif gelecek ihtiyacına (Ominous) ayrılmış bölümlerden oluşuyordu. Bu serginin en çarpıcı işi tartışmasız bir şekilde "Dynamics of Dog on a Leash" performansıydı. Zincirlenmiş, kaçmaya çalışan, robot oldukları halde organik hareket eden bu "yaratıklar" izleyiciyi derin bir rahatsızlığa sokuyordu. Onların "robot" olduğunu bilmek, tanık olunan şiddetin etkisini azaltmıyordu. En azından benim için... “Robot da olsa bu davranış normalize edilebilir mi?” sorusu yankılandı zihnimde uzun süre.

Tema sergisi hem içerik hem kurgusal akış olarak önceki yıllara göre çok daha derli topluydu ve izleyicide güçlü bir iz bırakmayı başardı.


Postcity'nin en sevdiğim alanlarından biri, her zamanki gibi Campus sergisi oldu. 37 üniversitenin farklı bölümlerinden gelen öğrencilerle şekillenen bu alan, zamansal ruhu ve kuşağın düşünsel merakını ortaya koyuyordu. Postcity’nin diğer alanları gibi Campus de bir labirent. Odadan odaya geçerken kayboluyor, zaman zaman yönünüzü şaşırıyorsunuz. Her bir işin yanında mutlaka sanatçısı ya da tasarımcısı duruyor ve isterseniz size deneyimlediğiniz işi anlatıyorlar. Bu paylaşım hissi, bu karşılaşmaların açıklığı gerçekten çok kıymetli.

Özellikle "I, Boonica is Watching" işi dikkat çekiciydi. Villi Mahnenco ve Danil Feldman'ın tasarımı olan bu düzenlemede, mahallenin "teyzesi" izleme teknolojisinin bir formuna dönüşmüş. Robotik bir teyze ve kedisiyle hem tanıdık hem yabancı bir deneyim yaratılıyordu. İzleme, ironik bir yaklaşımla insanileştirilmeye çalışılıyordu.


Protokoll der Zeitlosen / Paolo Federico Artisi & Marla Gaiser (Fotoğraf - Spiel und Objekt)


Bir başka favorim, Protokoll der Zeitlosen oldu. Kendinizi 2315 yılından gelen bir uzman gibi hissedip, bugünün artık arşivlenmiş bilgi ve nesneleriyle baş başa kaldığınız bu distopik deneyim, "gelecekte gerçeklik nasıl hatırlanır?" sorusunu sordurtuyordu.

Tema sergisinde ayrıca, 20–28 Ekim tarihlerinde Zorlu PSM’de Piksel.Creative Solutions iş birliğiyle gerçekleşecek İstanbul seçkisinde yer alacak bazı işlerin ön gösterimi de vardı. Özellikle Amir Bastan, Noor Stenfert Kroese ve Johannes Braumann’ın birlikte geliştirdiği MycoGravity işi dikkat çekiciydi. Bir robotik kol sayesinde yer çekimsiz ortam simülasyonunda mantar yetiştirilen bu bio-art işi, sergi süresince değişen bir düzenleme olarak çalışıyor. İstanbul'daki sergide de benzer bir canlı deneyimi mantarlarla birlikte göreceğiz. Bu arada mantarlar yenebilir türdenmiş, bazı sergilerden sonra tüketmişler bile.


ycoGravity / Amir Bastan, Noor Stenfert Kroese, Johannes Braumann, Ars Electronica 2025

(Fotoğraf - Ars Electronica / Martin Hieslmair)


İstanbul’da izleyeceğimiz bir diğer sanatçı Martyna Marciniak, bu yıl tema sergisine dahil olmasa da "European Digital Deal" başlığında farklı bir yerleştirmeyle karşımıza çıktı. Balenciaga montlu Papa imajından ilhamla ürettiği "Anatomy of Non-fact" işi hâlâ akıllarda.


Anatomy of Non-fact, Martyna Marciniak, Ars Electronica 2025


Tabii sergiler kadar etkileyici olan bir başka unsur da küratöryel akıl ve mekân kullanımıydı. Ars Electronica, sanatla teknolojiyi birleştiren etkinlikler arasında belki de en kapsayıcı ve "yaşanan" formatların başında geliyor. Küratör metninden, yönlendirme işaretlerine, yerleşim planından ışık kullanımına kadar her şey izleyiciyi hem düşünsel hem duygusal olarak içine çekmek üzere tasarlanmış.


Katılımcı profili her zaman olduğu gibi son derece çeşitliydi: bilim insanlarından sanatçılara, öğrencilerden çocuklara kadar herkes festivalin bir parçasıydı. Her yerde herkesle, gördükleriniz ve duyduklarınız üzerine konuşabiliyor, sorular sorabiliyorsunuz. Sergi başında sanatçılarla sohbet etmek, lounge alanlarında fikir alışverişine girmek, kısacası deneyimi bir etkileşime dönüştürmek mümkün. Bu açıklık ve samimiyet duygusu, sanatçı olarak bizzat içinde bulunduğum diğer uluslararası etkinliklerle kıyaslandığında bambaşka bir deneyim sunuyor. Burada gerçekten fikirlerin çarpıştığı, önermelerin tartışıldığı ve deneyimlerin üretildiği bir alan hissi var.


Ars Electronica 2025 yazısını burada noktalamıyorum, sadece virgül koyuyorum. Fotoğraflar ve notlarla birlikte merak edenleri biraz araştırmaya, biraz düşünmeye davet ediyorum. Zira panik bazen bir sınav değil, bir davettir.


Not: Avusturya’da neredeyse 50 yıldır ‘teknolojik sanatlar alanında’ dünyanın en saygın festivali ve platformu olarak kabul edilen Ars Electronica, Zorlu PSM ve Piksel.Creative Solutions partnerliğiyle Diageo Türkiye’nin ana sponsorluğunda 21-28 Ekim tarihleri arasında sadece Zorlu PSM’de sanatseverlerle buluşacak. Detaylar burada.

Bize Ulaşın

bottom of page