top of page

HIGHLIGHTED

TEKNOLOJİ

Orçun Onat Demiröz, sinemanın geleceği açısından çok önemli bir yerde duran makine öğrenimi ve yapay zekâ teknolojilerini masaya yatırıyor.

Sinemanın Akıllı Makineler ve Yapay Zekâ Dönemi: Otomatik Yaratım Üstüne

Orçun Onat Demiröz

Bir önceki bültende "Sinemanın Teknolojik Gelişimi, Dijitalizmin Yükselişi ve Yapay Zekâ Dönemine Geçiş" isimli bir yazı kaleme almıştım. İnternetin keşfi sonrasında gerçekleşen dijital devrimden, biçim ile içeriğin değişiminden ve CGI (bilgisayar tabanlı görüntü) ile "motion capture" (hareket yakalama) teknolojilerinin sinemaya atlattığı boyuttan bahsetmiştim.


Elbette bu radikal dönüşümün ardından gelen "machine learning" (makine öğrenimi) ve AI (yapay zekâ) teknolojileri de sinemanın geleceği açısından çok önemli bir yerde duruyor. İngiliz matematikçi ve bilgisayar bilimci Alan Turing'in makinelerin de "akıllanabileceğini" göstermesiyle başlayan serüven, yapay zekâ çalışmalarının da temelini oluşturuyor.


Doğrusu makinelerin veri girme ve işleme yöntemleriyle kendilerini eğitebilmesi, büyük verinin kullanılması ile birlikte de bir çarpan etkisi yaratıyor. Bu çalışmaların günümüzde geldiği nokta ise insana ait "bilinç" kavramının makinelere ve robotlara yönlendirilmesiyle çeşitleniyor.


Stanley Kubrick, 2001: A Space Odyssey (1968)


Makineler ve robotlar ontolojik bir sıçramanın kıyısında bulunuyor, sosyal zekâ, duygular, zihin/beden ilişkileri, arzular, kültürel alışkanlıklar farklılaşıyor. Zaten bu konular da uzun süredir bilimkurgu edebiyatının ve sinemasının ana temalarını oluşturuyor. Örneğin; Stanley Kubrick'in bilimkurgu edebiyatının tanrılarından biri olan Arthur C. Clarke'ın kısa bir öyküsünden uyarladığı 1968 yapımı kült film 2001: A Space Odyssey (2001: Uzay Yolu Macerası) zihinlerde ivedilikle canlanıyor.


Dolayısıyla sanat üretimi ve sinema da bu durumdan nasibini alıyor. Yapay zekâ artık sadece anlatılara değil, endüstriye de yön veriyor. Yapay zekâ ile ilgili çalışmalara geçmeden önce de filozof, kültür tarihçisi ve estetik kuramcısı Walter Benjamin'e göz atmakta yarar var.


Teknik Olarak Yeniden Üretilebilirlik Çağında Sanat Eseri ve Aura'nın Değişimi


Açıkçası Walter Benjamin'in yazdığı Teknik Olarak Yeniden Üretilebilirlik Çağında Sanat Eseri, modern kültürün ve günümüzdeki medya teorilerinin temel kaynaklarından biridir. Walter Benjamin bu metninde fotoğraf ve fotoğrafın arkasından gelen sinema gibi yeni teknolojiler üzerine bir manifesto ortaya koyar.


İnsanın duyuları yoluyla algılama biçimini değiştiren bu yeni estetik deneyimler, sanat alanını da tartışılmaz biçimde etkiler. Özellikle de fotoğrafın icadı salt bir icattan çok daha fazlasını temsil eder. Çünkü fotoğrafın bulunuşu yeniden üretim teknolojilerini sonsuza kadar değiştirmiş ve medya kültüründe başka bir boyuta geçilmesini sağlamıştır.


Ancak Walter Benjamin'e göre bir eserin özgünlüğü "şimdi ve buradalığı" üzerinden tanımlanır. Hehangi bir mekanik yeniden üretim sanatın doğasında değişime neden olur. Bu değişim de eserin ritüelinden ve geleneksel içeriğinden uzaklaşmasını sağlar. Dolayısıyla yeniden üretilmiş bir eser, biricikliğini ya da "aura"sını kaybeder.


Walter Benjamin


Mekanik yeniden üretim çağında yok olan olgu ise sanat eserinin "halesi"dir. Bu durum da yapıtın nesneleşmesine hizmet eder. Yeniden üretimle birlikte nesneleşen eser de kültür endüstrisinin bir parçası haline gelir.


Doğrusu makine öğrenme ve yapay zekâ teknolojilerinin hızlı gelişimiyle de otomatik yaratım devrinin kapısı sonuna kadar açılıyor. Artık makine öğrenme ve yapay zekâ sayesinde daha önce tasarlanmış eserlerin, yapıtların, üretimlerin kombinasyonlarından yeni "eserler" yaratılabiliyor.


Tabii yapay zekânın sinema üzerindeki endüstriyel etkisi de her geçen gün artıyor. Yapay zekâ sektörel anlamda karar alıcı ve uygulayıcı bir noktaya doğru evriliyor.


Yapay Zekâ Destekli Yapımlar ve Değişen Kültür Alanı


Açıkçası tarihsel ölçekte baktığımızda yapay zekânın gelişimi kültür alanını hiç olmadığı kadar hızlı şekilde dönüştürüyor, yapay zekâya dair gelişmeler üretime ve yaratıcılığa dair farklı kullanımlara yol açıyor. Kitleleri yönlendiren sinema da doğası itibarıyla bu devrimlerden üzerine düşeni alıyor.


Yapay zekânın sinema alanındaki ilk kullanımı da 2015'te IBM tarafından geliştirilen "Watson" adlı program sayesinde gerçekleşiyor. Watson programı 100'den fazla korku filmi fragmanını inceliyor ve analiz yaparak fragman yaratımı konusunda bir temel oluşturuyor. Hatta Watson programı, Luke Scott'ın "Morgan" filmini tarayarak kullanılacak fragmana eklenecek sahneleri de belirliyor. Toplamda 10 sahne belirliyor ve bu sahneleri altı dakikalık bir görüntü içerisine dağıtıyor.


IBM Watson's, New York City, 2015 (Fotoğraf: CC BY-SA 3.0)


Ayrıca Watson, görsel analiz yaparken 24 farklı duyguyu kategorize ediyor. Ses analizi yaparken de ses tonu ve film müziği arasındaki bağlantıları oluşturuyor. Yapılan bütün analizler de istatistiki bir yöntemle bir araya getiriliyor ve fragman için bir desen belirleniyor. Bu devrim niteliğindeki atılımdan sonra da "Sunspring" ve "It's No Game" filmlerinin senaryoları "Benjamin" adındaki başka bir yapay zekâ tarafından yazılıyor.


Benjamin'in belleğine komutlar iletiliyor, Benjamin de bu komutlar üzerinden veri tabanındaki senaryoları keşfediyor. Devamında da kelimeler ve cümleler arasında bağlantılar kurarak bir bütün oluşturuyor. Ayrıca veri tabanında yaptığı keşifler doğrultusunda da senaryo yapılarını taklit etmeyi ve karakter yaratımını öğreniyor.


Zaten bu teknolojik sıçramaların ardından geçtiğimiz yıl Hollywood'a damga vuran tarihi WGA (Amerika Yazarlar Birliği) ve SAG-AFTRA (Amerika Oyuncular Sendikası) grevleri yaşandı. Bu uzun süreli grevlerde yapay zekâ kullanımı çok önemli bir konu başlığıydı.


Hatta Netflix'in yakın geleceği anlatan karanlık ve hiciv dolu bilimkurgu serisi Black Mirror'ın 6. sezonunun ilk bölümü "Joan Is Awful"da da bu konu işleniyor. Dolayısıyla yazarlar ve oyuncular yapım şirketlerine ya da dijital platformlara karşı yapay zekâ kullanımının sınırlandırılmasına yönelik taleplerde bulundu. Uzun süren müzakerelerin ardından da yapay zekâ, yazarların asgari personel gereksinimleri ve yayın hakları yeni şartlara bağlandı.


Black Mirror, 6. Sezon, Joan Is Awful, Netflix, 2023


Elbette Watson ile Benjamin'in öğrenebildikleri ve yapabildikleri bir sıfır noktası olarak kabul edilebilir. Bu adımlar sadece bir başlangıcı temsil ediyor. İlerleyen süreçte ise sinema endüstrisinin yapay zekâ kullanımları ile şekillendirileceği aşikar. Zaten bu devrimin son halkalarından biri de "OpenAI" tarafından geliştirilen ve "text to video" (metinden videoya) şeklinde çalışan yeni yapay zekâ modeli "SORA". Ancak bu konu önümüzdeki yazının temasını oluşturuyor.


Orçun Onat Demiröz'ün "Sinemanın Teknolojik Gelişimi, Dijitalizmin Yükselişi ve Yapay Zekâ Dönemine Geçiş" isimli bir önceki yazısını okumak için tıklayın!

Bize Ulaşın

bottom of page